Kalbin kurtuluşu Zikrullah ile mümkündür

Bu makalemizde de Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın şaheseri “Dua ve Zikir” eserinden Zikrullah ’ın insan kalbinin kurtuluşuna vesile olmasını izaha çalışacağız.

“Her insanın kalbinden Allah’a bir yol gider. Fakat insanın Cenab-ı Hakk vuslatına iki engel vardır: Nefis ve Şeytan. İşte bu yolun önündeki engeller bunlardır.

Nefsin ıslahı gerekiyor. Yani insandaki hayvani duyguların tezkiyesi gerekiyor.  Nefs-i emmâre dediğimiz dünya, böyle bir dünyadır.  Bunun tezkiyesi Hakk’ı çokça zikir ile mümkün olur. Tezkiye, Allah’ı kalpte hâkim kılmaktır. Kulluktan asıl gaye de budur.

Allah’ın tecellisinin, o nefsin ve kalbin üzerine gelmesidir.  Ancak zikir ve gelen tecelliler yoluyla, insanın Allah’a varmasındaki önündeki nefis engeli aradan çıkar, kul Allah’a vasıl olur.

İnsanın Allah’a vâsıl olmasında önündeki bir diğer engel de Şeytan’dır.

Allah’a varmak isteyen insan, gaflette olmamak ve Şeytan’ın vesveselerinden emin olmak için, daima Allah’ı zikirle meşgul olmalıdır.

Kalbin salah bulması ancak zikrullah ile mümkündür. 

Zikrullahın hâkim olduğu kalp, tecelli ettiği kalptir, orası adeta beytullahtır.

Bir kalbe zikir yerleştiği zaman, oraya Şeytan yaklaşır ise çarpılır. Tıpkı insan, Şeytan’a yaklaştığı zaman çarpıldığı gibi.

Cenab-ı Hakk, çok zikredenlerin kurtuluşa erdiğini beyan ediyor. Hz. Peygamberin “Ahir zamanda öyle fitneler zuhûr edecek ki, kişi mü’min olarak sabahlayacak fakat kâfir olarak akşamlayacak, mü’min olarak akşamlayacak ama kâfir olarak sabahlayacak; dini ise beş paralık dünya menfaati karşılığında satacaktır “ diye haber verildiği âhir zaman fitnelerine, böyle bir tezkiye ve kalp uyanıklığı ile karşı durabilir.

Risâlet nurunun sahibi olan Hz.  Peygamber ve O’na vâris velâyet nurunun sahibi olan irşad ehli veliler, nefs tezkiyesi ve Allah’a vuslatta İlâhî vesilelerdir.

Şüphesiz ki hidayet, Allah’tandır. Ancak resuller, nebiler ve veliler bu hidayete vesiledir.  Cenâb-ı Hakk, hidayet ve rahmetini enbiya ve evliya vasıtasıyla kullarına göre ulaştırmaktadır.

Hidâyet ve rahmete ulaştıran başka bir kapının olmaması da yine âdetullah gereğidir.  Resûlullah ‘tan sonra imamet ve velâyetin şâhı İmam Ali’dir. Yüce Allah, İmam Ali’nin yolundan ve soyundan velâyetin son sancaktarı İmam Mehdi’ye (a.s.) kadar mü’minleri daima istikamet üzere yürütecek irşad ehli veliler lütfetmiştir.

Bu Allah’ın nasbı ve nasibiyledir. Tezkiye edici olması, Peygamber Efendimizin önemli vasıflarından bir tanesidir.  İnsanları, küfürden, nifaktan, samimiyetsizlikten arındırıp, iman, ihlas, samimiyet, ibadet zevki kazandırıyordu.  Bu halleri kazanmak için sahabesinden bazılarına dua edip arınmalarına vesile olurken, bazen onlara virdler tarif ediyor.

Görevleri insanları irşad etmek olan insan-ı kâmiller, bazen dilleriyle, bazen elleriyle, bazen dualarıyla, bazen tarif ettikleri virdlerle, bazen ikazlarıyla, gönüllerdeki rahatsızlıkları tedavi edip insanların Cenâb-i Hakk’a vasıl olmalarına vesile olurlar.

Onlar, kullara Allah’ı hatırlatan Hak dostlarıdır.  Kulları Allah’a, Allah’ı da kullarına sevdirirler.  Onlarla beraber olmak bizi Cenâb-ı Hakk’a yaklaştırır.  Aksi takdirde, kalbimiz fitne fücurla dolar.  (Prof. Dr. Haydar Baş / Dua ve Zikir / önsözden)

Uğur Kepekçi

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …