Prof. Dr. Haydar Baş’ın Kuran ve Sünnet ışığında Büyük İslam İlmihali Namaz eserinden kaza namazının hükmü hakkındaki bilgileri aktarmaya devam ediyoruz.
Bu makalemizde de sabah namazının sünnetinin de belli şartlarda kaza edilmesinin gerekliliği hakkındaki kısmı paylaşacağız:
“Sadece sabah namazının sünneti, vakti dışında kaza edilebilir. Diğer sünnet namazların vakti haricinde kazaları yoktur. Sabah namazında farklı bir durum söz konusudur. Namaz vakti çıkmıştır ama yeni bir namaz vakti girmemiştir.
Sabahın sünnetinin kaza edilebilmesi için de farz ile sünnetin beraber kazaya kalmış olması ve hemen o sabah kerahet vaktinden sonra öğleye kadar sünnetin farzla birlikte kaza edilmesi şarttır.
Sabahın farzı kılınıp sünneti terk edilmişse, artık o sünnet kaza edilmez. Sabahın kazası öğleden sonraya bırakıldığı taktirde de sadece farz kaza edilir, sünnet terk edilir.
Öğle namazının ilk sünneti, cemaatle farza yetişmek için terk edilebilir. Bu durumda; farzdan sonra evvelki sünnet ve sonra iki rekât sünnet kaza edilir. Fetva bu şekildedir.
Cuma namazının ilk dört rekât sünneti hakkında bu öne alma ve sonraya bırakma hükmü vardır.
Terk edilen diğer sünnetlerin kaza edilmesi gerekmez. Fakat başlandıktan sonra, her nasılsa terk edilmiş olan bir sünnetin (nafile namazın) kazası gerekir.
Hanefî mezhebinde, sünnetlerin terk edilmesi câiz değildir. Kazası olan kimse, sünnetleri ayrı, kazayı ayrı kılarlar. Kaza namazlarının ise, muayyen vakitleri olmadığı için onların her zaman yerine getirilmesi mümkündür. Kaza namazları ile uğraşmak, nafile namazlar ile uğraşmaktan daha iyi ve daha önemlidir. Fakat farz namazların müekked olsun olmasın, sünnetleri bundan müstesnadır. Bu sünnetleri terk ederek yerine kazaya niyet ederek daha iyi değildir.
Hatta kuşluk ve tesbih namazları gibi, haklarında nakil bulunan nafile namazlar da böyledir. Bunlara da böyle nafile olarak niyet etmek evladır. Çünkü bu sünnetler, farz namazları tamamlar, bunların yerine getirilmesi mümkün değildir.
Ebû Katâde (r.a.) ‘dan:
Peygamber (s.a.a.) ile birlikte yürüdük. Topluluktan bazıları “Bir yerde gecelesek, ey Allah Resulü!” dediler.
“Uyuyup (sabah) namazına kalkamamanızdan endişe ediyorum” deyince, Bilâl “Ben sizi uyandırırım!” dedi.
Hepsi yattı, Bilâl de sırtını bineğine (devesine) dayadı, derken o da uyuya kaldı.
Peygamber (s.a.a) güneş doğduktan sonra uyandı ve şöyle buyurdu: “Ey Bilâl! Sözün ne oldu?”
“Hayatımda bugünkü uyku gibi ağır bir uykuya rastlamadım!”
Bunun üzerine Allah resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “Allah dilediği zaman ruhunuzu aldı, dilediği zaman da ruhunuzu geri verdi. Ey Bilal! Haydi namaz için ezan oku!”
Güneş iyice yükselip de beyazlaşınca abdest aldı ve cemaate (sabah namazını) kıldırdı. (Prof. Dr. Haydar Baş/Kuran ve Sünnet ışığında Büyük İslam İlmihali Namaz/ sayfa 1111-1114) (devam edecek)
Uğur Kepekçi
(sesli olarak dinlemek isteyenler aşağıdaki linki kullanabilirler)
http://www.yenimesaj.com.tr/kaza-namazinin-hukmu-hakkinda-4-H1345265.htm