Müslüman olduklarını iddia ettikleri halde “Ya Allah bismillah” “La İlahe illallah İbrahim Halilullah” sedalarıyla içerisinde teslis inancıyla Allah’a şirk koşulan mekânların açılışı din bahsine girer. Çünkü Yüce Allah kendine yapılacak ibadetlerin şeklini, yerini ve zamanını belirlemeyi bizatihi kendisi belirlemiştir.
Bu sebeple kimse kendi sapık fikirlerini ibadet diye yutturamaz, ancak kendini kandırmakla yetinir ve ahiret yurdunda yaptığının karşılığını bulur.
Bizim kimsenin ibadetine karışmak diye bir niyetimiz yoktur. Yüce dinimiz Kur’an’ı keriminde kişiyi dini inancında serbest bırakmıştır:
“Ey Muhammed! De ki: “Ey kâfirler! “Ben sizin taptıklarınıza tapmam.” “Benim taptığıma da sizler tapmazsınız.” “Ben de sizin taptığınıza tapacak değilim.” “Benim taptığıma da sizler tapmıyorsunuz.” “Sizin dininiz size, benim dinim banadır.” (Kâfirun/1-6)
Ancak bizim itirazımız İslam inancına mensup olduğunu iddia eden birilerinin batıl inanç sahipleriyle dinlerarası diyalog kapsamında milli ve dini bütünlüğümüze vereceği zararları önlemektir.
Madem bizi idare edenler dindar olduklarını iddia ediyorlar, o zaman konunun din bahsinde ele alınması gerekmektedir. Yani yapılan bir uygulamanın dinde yeri olup olmadığına bakılması gerekmektedir.
Yaptığı her işe İslami kılıflar uydurmaya çalışan, sıkıştıklarında naslardan dem vuranlara biz de naslarla cevap vermeye çalışalım.
Yüce Peygamberimiz Veda hutbesinde “Size iki emanet bırakıyorum. Onlara yapışırsanız asla sapıtmazsınız. Bunlardan biri, Allah’ın yüce kitabı Kur’an-ı Kerim, diğeri ise Ehl-i Beyt’im, ıtretimdir” buyuruyor. (Müslim, Sahih, Fedail’us-Sahabe, 36; Darimî, Sünen, II/431-432; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/14, 26, 59).
Peygamberin buyruğuna göre sapıklıktan kurtulmanın yolu Kur’an ve Ehl-i Beyt uygulamaları kapsamında sünnete tabi olmaktır.
Öğleyse kimsenin kafasına göre din icat etmesinin, ibadet uydurmasının, ben yaptım oldu demesinin geçerliliği yoktur.
Kritik soru şudur: Kur’an’da içerisinde Allah’a şirk koşulan ibadethane açılışına müsaade edilmiş midir? Peygamberimiz besmele ile kilise falan açmış mıdır?
Doğru cevabı sapıkların içtihadında değil, yüce kitabımızda ve peygamber uygulamalarında aramalıyız.
Kur’an’da geçen Mescid-i Dırar konusu bize gereken cevabı vermektedir. 26.11.2007 tarihli Yeni Mesaj gazetesindeki köşemde “Dırâr mescitlerine dikkat” çekmiştim. Oradaki yazımızdan alıntılar yapalım müsaadenizle:
“Dırâr Mescidi” nedir?
Medine’de münafıklar, İslâm aleyhindeki faaliyetlerini açıkça ve rahatça yapamadıkları için açılışını peygamberimize yaptırıp, faaliyetlerine meşruiyet kazandırıp halkı sapıklığa sürüklemek için bir mescit yaptırdılar.
Tebük Seferi öncesi yapılan bu teklif, sefer sonrasına ertelenmişti. Bu arada nazil olan ayetle peygamberimiz uyarıldı:
“Ey Nebi! Bu mescitte asla namaza durma. Şüphesiz ki başlangıcından itibaren takva üzere kurulan mescitte namaz kılman daha hayırlıdır. O mescitte kendilerini maddi ve manevi kirlerden temizlemeyi seven adamlar vardır. Allah kendisini temizleyenleri sever. Binasının temelini Allah’tan korkma ve rızasını kazanma esası üzerine kuran mı, yoksa binasını bir uçurumun kenarına kurup da onunla Cehennemin ateşine göçen mi daha hayırlıdır! Allah zalimler güruhunu doğru yola sevk etmez. Yürekleri paramparça oluncaya kadar yaptıkları o mescit daima bir şüphe kaynağı olarak kalplerinde kalacaktır. Allah Alîm’dir, Hakîm’dir” (Tevbe/107-110).
Münafıkların mescidi, peygamberin emriyle yıktırıldı. Kalıntıları hala Medine’de Mescid-i Kuba’nın yanındadır. Demek ki Peygamber uygulamasında bırakın içerisinde şirk koşulan kilise açılışı yapmak, münafıkların mescidini açmak dahi yoktur.
Özellikle milli ve dini konularda, kaybettiğimiz ölçülere tekrar dönüp, devletin ve milletin bekasını düşünen gerçek kanaat önderlerine, içerisinde tevhit inancının hakim olduğu, gerçek mescitlere ve hakikate yönelmekten başka çare yoktur!