Zilhicce ayının 10. Günü Kurban Bayramıdır. Öncelikle yazımıza bir dua ile başlayalım: “Rabbim; bu mübarek Kurban Bayramının sırrına, muhabbetine ve faziletlerine ermeyi, nasip eylesin.”
Kurban Bayramı Yüce Allah’ın biz inanan kullarına ikramı olan iki büyük bayramdan biridir. Biri “Ramazan Bayramı” diğeri de idrak etmeye çalıştığımız “Kurban Bayramıdır.”
Bayramda yiyip içilsin, ikram edilsin ve maksadı anlaşılsın diye Allah, oruç tutmayı haram kılmıştır.
Elbette Kurban Bayramı da birçok sırrı ve hikmeti içinde barındıran, Allah’ın kendi yolunda “kurban eden” ve “kurban edilen” arasında cereyan eden önemli bir hadiseyi vesile kılarak kullarına öğretmek istediği bir şeyler vardır.
Eğer işin imtihan sırrını ve Allah’ın öğretmek istediklerini kaçırırsak bu bayram “et bayramı” olmaktan öteye geçmez. Kurbanı keseriz, etini yer ve yediririz, sırrını da kaçırır, kısır bir döngü içinde döner dururuz…
Kurban kesmek, fiil olarak kurban edilebilecek olan hayvanların “eyyâm-ı nahır” diye adlandırılan bayramın ilk üç gününde Allah’ın rızası gözetilerek, kurban edilmesidir. İşin ibadet kısmı da Allah Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerîm’de; “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” (Kevser, 108/2), emriyle Müslümanlar üzerine vacip olmasıdır.
Kurban Bayramında kurban kesmenin önemini Hz. Peygamber (s.a.v.) bir hadisi şeriflerinde “İmkânı olup da kurban kesmeyen bizim namazgâhımıza yaklaşmasın” buyurarak aynı zamanda bizleri bu konuda hassasiyete davet etmiştir. (İbn Mâce, Edâhı, 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 321).
Kurban kesmek “Müslüman, hür ve yolculuk halinde bulunmayıp mukim olanlardan, nisab miktarı mala sahip olanlara vaciptir.”(el-Fetâva’l-Hindiyye, V, 292)Kurbanın Müslümanlara vacip oluşu Hz. İbrahim Peygamberle başlar. Bu hadise Kur’an-ı Kerimde şöylece dile getirilir:
“Rabbim, bana Salihlerden ihsan et./Biz de ona, hilim sahibi bir oğul müjdeledik./O, kendisinin yanı sıra yürümeye başlayınca dedi ki: Oğulcuğum; doğrusu ben, rüyada iken seni boğazladığımı görüyorum. Bir bak, ne dersin? O da dedi ki: Babacığım; sana emrolunanı yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun./Kişi de teslim olunca, babası; oğlunu alnı üzere yatırdı./Biz, ona şöyle seslendik: Ey İbrahim;/Sen rüyayı gerçekleştirdin. Elbette Biz, ihsan edenleri böylece mükâfatlandırırız./Muhakkak ki bu, apaçık bir imtihandı./Ve ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik./Sonrakiler arasında ona da(bir güzel sena) bıraktık./Selam olsun İbrahim’e./Biz, ihsan edenleri işte böyle mükâfatlandırırız./Muhakkak ki o, mümin kullarımızdandı.(Saffat /100-111)
Kurbandaki en büyük nükte; Allah’tan(c.c.) başka sevilen şeyin, Allah yolunda feda edilmesi gerçeğidir. Gunyet’üt Tailibinde, Abdulkadir Geylani Hazretleri şu tespitlere yer vermiştir: “Bu apaçık bir imtihandı. Aynı zamanda, büyük bir nimetti. Zira oğlunu kurban etmeyi affedip onun yerine bir kurban yolladı. Şöyle anlatıldı:
“İbrahim Aleyhisselam, oğlunun boğazına bıçağı dayadığı zaman, kendisine Yüce Hak tarafından şöyle nida geldi: “Ey İbrahim, oğlunu serbest bırak. Bizim muradımız, oğlunun kurban edilmesi değildir; ancak muradımız, kalbinden oğul sevgisini çıkarmaktır.”(sayfa:726). Allah’u Teâla hiçbir konuda kendine şirk (ortak) koşulmasını istemediği için sevgide de kendi sevgisine engel olabilecek, sevgilerin ortadan kaldırılmasını istemiştir. İmtihan edilen kişi Peygamber olduğu için, tabii olarak onun imtihanı da derecesine göre olmuştur.
Kurbanla inananlara verilmek istenen mesajlardan biri de; Allah sevgisi iddiasında bulunanların, dünya nimetleri ile alakalı sevgilerinin dozunu iyi ayarlamasıdır. Hiçbir şey Allah’la denk tutulmamalıdır. Sevmek konusunda bile…
Kurban Bayramı vesilesiyle, bize düşen; bu sevginin neresinde olduğumuzu muhasebe etmektir. Yani biz Allah’a (c.c.) ne kadar kurban olabiliyoruz? Nelerimizi kurban edebiliyoruz?
Hz. Mevlâna “Neyi arıyorsan O’sun sen! Bir lokma ekmek arıyorsan ekmeksin, can arıyorsan cansın sen…” demekle sevginin kalpteki konumuna dikkat çekmiştir. Sevginin bedeli; uğrunda katlanılan fedakârlıkla ölçülür. Kul olarak Allah için ne yaptığımıza bakmak zorundayız. Hazreti İbrahim, istendiği takdirde evladını kurban etmekten, Hazreti İsmail ise Allah yolunda kurban olmaktan çekinmediler. Ya biz!
O imtihan, Peygamber imtihanıdır. Elbette zor bir imtihandır. Ama mademki dünya sahnesinde hepimiz imtihan için bulunuyoruz. Biz kendi imtihanımıza bakıp, Allah’ın(c.c.) bizden ne istediğine bakmalıyız.
Nefsimizin arzu ve isteklerinden vaz geçip; Allah(c.c.) için nelerimizi kurban edebildiğimize bakmalıyız. Yüce Allah(c.c.) kurbanın sırrına ve faziletine ermeyi nasip eylesin. Bayramımız kutlu, yarınlarımız umutlu olsun.