Masivadan kurtulmak Zikrullahla olur (1)

Zikir-fikir-şükür dedik yola çıktık. Zikrullah hakkında birçok önemli tespitleri sizlerle paylaştık.

Bu bölümde de “masiva” diye özetlenen, tasavvuf dilinde “Allah’tan gayri her şey” diye izah edilen şeyden korunmanın zikrullah ile alakasını Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın tespitleriyle analiz etmeye çalışacağız.

“Masiva” denen şey, “Allahtan gayri her şey” ise ve Allah’a gidişe, Allah’a kavuşmaya, engel olduğuna göre; kişin engelini tanıması çok önemlidir.

Buradan itibaren işin ehlinin tespitlerini aktaralım:

“Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

“Her doğan çocuk fıtrat üzere (İslam üzere) doğar”

Rum suresi 30. Ayet de bunu işaret eder:

“Ey Muhammed! Hakka yönelerek kendini Allah’ın insanlara yaratılışta verdiği dine ver. Zira Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”

İnsan ruhu, Cenâb-ı Hakk’ın nefha-i ilahisini taşıması sebebiyle; insan, bu denî âleme gelirken tertemiz olarak gelir. Dikkat edilirse, yeni doğan bir bebeğin nefesi misk gibi tertemiz kokar, O henüz daha günah kirine bulaşmamıştır, günahlarla kirlenmemiştir. Tertemizdir.

Tertemiz olarak bu dünyaya gelen insanoğlu, günah kiri ile, bu denî âlemde tanışır. Peygamber Efendimizin hadisinde de belirtildiği üzere her doğan İslam fıtratı üzere doğar. Hadiste kastedilen anne-babasının onu saptırmasından kasıt, kişinin içinde yaşadığı dünya ve çevresidir.

Günahlar insana bu dünya ile bulaşır. Kişi günahlarını doğuştan getirmez.

Ayet-i kerimelerde Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor:

“O kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler de dünya hayatı onları aldattı. Onlar, bugünleri ile karşılaşacaklarını unuttukları ve ayetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi Biz de bugün onları unuturuz.” (Araf /51)

“Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size ayetlerimi anlatan ve bugünle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi? Derler ki: ‘Kendi aleyhimize şahitlik ederiz.’ Dünya hayati onları aldattı ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler. (Enam/ 130)

Demek ki, aldatan ve günaha sürükleyen dünya hayatıdır. Günahlar, insandan temizlenmediği müddetçe insan ruhu esaret altındadır. Onu sahibine ulaştırıp gerçek mânâda hürriyete kavuşturmak ise, ibadetler ve zikrullah ile nefis tezkiyesi ve terbiyesi yolu ile mümkündür.

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde buyurur ki:

“Allah’ı ananlar ile onları dost edinenler âlimler ve ilim talep edenler dışında dünya ve içindekiler mel’undur (lanetlenmiştir).” (Tirmizi /2322)

Dünya ve içindekilerin mel’un oluşu mâsiva olmaları sebebiyledir. Lanetlenenler içinden Allah’ı ananların, onları dost edinenlerin, âlimlerin ve ilim talep edenlerin istisna edilmesi; onların dertlerinin, mâsivadan arınmak, Allah’a vâsıl olmak ve O’nunla olmak istemeleri sebebiyledir.

İnsan, bu dünyanın aldatıcı olmasına rağmen, Allah ile beraber olduğu zaman, dünyanın bu aldatıcılığından kurtulabilir. Bu yaşanmıştır ve yaşanabilen bir hâldir. Cenâb-ı Hakk’ın kullarından istediği de budur. Tasavvuf, halk içinde Hakk ile beraber olma hâlidir.

Nitekim tasavvuf, İslam’ın yaşanılır tarzıdır; İslam’ın yaşanılır hâl boyutudur. Resulullah’ın (s.a.a.), sahabesinin ve özellikle de Ehl-i Beyt ‘inin hâli-hayatıdır.” (Prof. Dr. Haydar Baş / Dua ve Zikir / sayfa 399-419) (Devam edecek)

Uğur Kepekçi

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …