Matbaa ve aşı karşıtlığı

Dünyada ilk matbaa, ağaç oyma tekniği kullanarak, MS 593’te Çin’de kurulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk matbaası 1493 yılında İspanyol göçmeni David kardeşler tarafından İstanbul’da kurulmasına rağmen Türkçe ve Arapça eserlerin basılması yasaktı.

Osmanlı topraklarında çalışan ilk matbaa 234 yıl sonra Osmanlı’nın İslam tebaasından olan İbrahim Müteferrika, tarafından Lale Devri olarak bilinen dönemde, 1727 yılında kuruldu.

Yenilikçilik, bilim adına da olsa bazı toplumlarda kabulü çok zor olmuştur. Eski çağlarda dünyanın yuvarlak oluşunun bile kabulü için bir süreç yaşanmıştır.

Bilim ve teknoloji çağında yaşamamıza rağmen şimdi de karşımıza aşı karşıtlığı çıkmıştır. Hiçbir ilmi veriye dayanmayan ve sosyal medyadaki bilgi kirliliğinin akıntısına kapılan bazı kimselerin bu tavırları bana matbaanın kabulünde yaşanan zorlukları anımsattı.

Matbaa kendi topraklarımız üzerinde kurulmuş ama 234 sene sonra kendi dilimizde eserler basılmasını kabul etmişiz. Aradan geçen bunca zaman ilime vurulan bir darbedir.

Şimdi de elimizin altında erişilmesi çok kolay olan aşıya karşı davranışımız pek de mantıklı görülmemektedir. Hâlbuki dünyanın birçok yoksul ülkelerinin eline aşı geçmemektedir.

Aşıya karşı duyarsız ya da karşı davranış sergileyenler; yaşanacak hastalıklardan, yayılacak virüslerden, oluşacak yeni yeni varyantlardan ve can kayıplarından mesul olabileceklerini düşünmüyorlar mı?

Aşıya karşı durum sergileyenler, yaşanabilecek olumsuzluklardan dolayı vicdani sorumlulukları olduğunu düşünmek zorundadırlar.

Aşı karşıtlığı yapanlar, hastalığa yakalanmadan önceki dönemdeki söylemlerini hastalığa yakalandıktan sonra değiştirmektedirler. Medyaya yansıyan şahit olduğumuz olaylarda pişmanlıklarını dile getirip “bu hastalıktan kurtulursam hemen aşı olacağım. Ben bu kadar acılar çekeceğimi bilmiyordum.” Diyenlerle sıklıkla karşılaşıyoruz.

Şu anda ülkemizde Covit-19 dan dolayı hastalığa yakalananların yoğun bakım istatistiklerine bakıldığında, yüzde 80 oranında kişilerin aşısız olduğu belgelere yansıyor.

Yakın zamanda üç dostum aynı zamanda Covit-19 hastalığına yakalandı. Biri 2 doz aşı vurulmuş kendini çok da iyi korumadığı için virüs bulaşmasına maruz kaldı. Ancak şeker hastalığı, tansiyon hastalığı bulunmasına rağmen evinde istirahatle hastalığı geçirdi.

Diğeri aşı vurulmamış ve hiçbir alt hastalığı bulunmamasına rağmen 2 hafta hastanede tedavi görmek zorunda kaldı. Çok şükür ki entübe olmadan hastalıktan kurtuldu. Daha önce aşıya karşı duyarsız olan bu dostum şimdi aşı vurulacak günü iple çekiyor.

Bir diğer dostum da sohbet meclisleri tertipliyordu, kalabalık ortamlarda kendini korumuyordu. Onu ikaz etmeme rağmen “Bana bir şey olmaz Allah korur” diyordu. Maalesef o da hayatını kaybetti.

Değerli dostlarım, bu işin şakası olmaz. Lütfen gerekli korunmayı ve aşı vurulmayı ihmal etmeyelim.

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …