Hz. Mevlâna’yı saygıyla anar, şefaatlerinden nasiptar olmayı talep ederiz. Ayrıca Hz. Mevlâna’nın topraklarımız üzerindeki manevi zenginliğin nişanelerinden biri olduğunu da unutmamak lazımdır.
Hz. Mevlâna’nın çoğu kesimler tarafından istismar edilen bir sözü hakkında birkaç kelam etmek isteriz. O söz, bütün dünyaca bilinen “gel” davetidir.
“Gel, Gel, ne olursan ol, gel! İster kâfir, ister mecûsî, ister puta tapan ol, gel! Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel!”
Hz. Mevlâna’nın bu çağrısını İslam anlayışından çok, İslam dışı anlayışlar kullanmaya çalışmışlardır. Sanki her insan kendi inancını yaşarsa, birbirini de hoş görürse, Mevlâna’nın verdiği mesaj yerini bulmuş gibi bir hava oluşturulmak istenmektedir.
Hâlbuki Hz. Mevlâna’nın “gel” çağrısı; Hakka, hakikate, iyiliğedir. “Geçmişteki halin ne olursa olsun, bu hâl seni ümitsizliğe düşürmesin, tövbe etmek kaydıyla, yani eski haline dönmemek üzere gelmek istersen, bu kapı sana açıktır. Önceki halin kâfir olmuş, mecusi olmuş, puta dahi tapmış olsan, bu önemli değil, yeter ki halini düzeltmeye karar vermiş ol; öyle gel!” mesajı verilmektedir.
Yoksa “ne olursan ol yine gel” çağrısından; eski halini değiştirmeden olduğun gibi kal, mantığı anlaşılmamalıdır. Onun “gel” çağrısının aşağıdaki beyitte de işaret ettiği gibi; Kur’an ve yüce Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in (s.a.a.) hayat ölçülerine olduğu muhakkaktır. “Bu canım var oldukça ben Kur’an’a tutsağım Muhammed Mustafa’nın yolundaki toprağım. Benden başkaca bir söz nakledenler olursa Hem onu söyleyenden hem o sözden uzağım.”
Prof. Dr. Haydar Baş, “İslam ve Mevlâna” adlı eserinde; “Hazreti Mevlâna’nın davet ettiği gerçeği” şu şekilde ifade etmektedir;
“Onun ‘ne olursan ol gene gel’ dediği şey, Seyr ve Hakk’a vuslattır, Allah’a doğru yolculuktur ve nihai hedef olarak Yüce Allah’ın huzurudur. Tasavvufun öz tabiriyle vuslattır. Bu ulvi gaye velayet ve irşad yoluyla gerçekleşir. Mevlanâ elbette ‘gel’ diyor tüm insanlığa ama ‘geldiğin gibi kal’ demiyor; aksine insan-ı kâmile gelen kimsenin katı taş olsa, mermer kesilse bile bir inci olacağını bildirmektedir. ‘Katı taş olsan, mermer kesilsen bile bir inci olursun, Temiz erlerin sevgisini tâ canın içine dik; gönlü hoş kişilerin sevgisinden başka bir sevgiye gönül verme, Ümitsizlik köyüne gitme, ümitler var. Karanlığa doğru yürüme, güneşler var. Gönül seni gönül ehlinin mahallesine çeker, benlik seni bilakis hapishanesine çeker. Hadi bir insan-ı kâmilden gıda ver gönlüne; yürü, devleti devlet sahibinde ara’” (Prof. Dr. Haydar Baş /İslam ve Mevlâna/ sayfa; 114/)
Kutlu velinin “gel” diye haykırışını İslam’dan gayrı, farklı mecralara çekerek onun maksadını saklamaya çalışmak, belki de mana sultanı Hz. Mevlâna ya yapılan en büyük haksızlıktır.
Uğur Kepekçi