Yüce Allah Kur’an’ı Kerim’de bir ayette şöyle buyurur:
“Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.” (Al-i İmran / 191)
Rivayete göre Peygamberimiz gece gökyüzüne baktığı zaman “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” diye dua ederdi. Efendimiz (s.a.a.) bu ayeti dua olarak okumayı bize de tavsiye etmiştir.
Burada bize işaret edilmek istenen hikmetlerden biri de Allah’ın yaratmakta mahir olduğu ve bir sebebe göre davrandığıdır.
Bu sebeple diyebiliriz ki ister canlı ister cansız, her varlığın bir yaratılma gayesi vardır. Yaratılma gayesi içerisinde davranış sergileyen her şey istenilen istikamet içerisinde devamlılığını sürdürür.
Ancak bilinen bir şey de var ki gerek insanın sebep olduğu icat ettiği araç ve gereçlerin kullanılmasında, gerek insanın kendisi, çoğu zaman yaratılış sebeplerinin dışına çıkmakta ve beklenilen hayırlı neticeler elde edilememektedir. İstenen ve beklenen güzel neticelerin elde edilebilmesi için belli hassasiyetlerin korunması şarttır.
İnsanın faydasına ve kullanımına sunulan; en küçüğünden en büyüğüne, en basitinden en karmaşığına yapılan icatlar, kullanım hassasiyeti gerektiriyorsa kullanıcı bu hassasiyetlere uymadığı takdirde sahip olduğu bu araç ve gereçten istediği hizmeti göremez.
Kullandığı ayakkabıdan bindiği arabasına kadar, aklınıza ne gelirse gelsin, bunların bir kullanma hassasiyeti vardır. Bunun dışına çıkıldığı takdirde ömrü uzun olmaz, kısa sürede kullanım dışına çıkar.
Yaratılmışların en mükemmeli ve yaratılan hemen her şeyin hizmetine sunulduğu insanın da yaşamını sürdürmesi için mutlak manada belli hassasiyetlerinin bulunması gerekmektedir. Bu hassasiyetler, onun ruh ve beden sağlığını temin edecek, yaşamını sağlıklı ve mutlu bir şekilde sürdürmesini sağlayacaktır.
İnsanın kendisinde bulunması gereken hassasiyetleri öncelikle bedeni ve sosyal hassasiyetler olarak iki kısımda düşünelim.
1- Bedeni hassasiyetleri; yemek, içmek, giyinmek ve barınmak.
2- Sosyal hassasiyetler; milli ve dini değerler.
İnsanın bedeni hassasiyetleri o şahsı ilgilendirir ancak milli ve dini hassasiyetler kişinin kendisini ilgilendirdiği gibi toplumu da ilgilendirmektedir.
Sadece ülkemizde değil insanlığın hâline bakınca, genel bir hassasiyet bozulması görülmektedir. İnsanların hem bedeni hem de sosyal hassasiyetlerini koruyamadıklarına şahit oluyoruz.
Bedeni hassasiyetin bozulduğuna dünyadaki salgın hastalıkların artışı, beslenme ve tedavi olmada yaşanan krizlerin sebep olduğu sağlıksız yaşam ve ölümleri gösterilebiliriz.
Milli hassasiyetlerin korunamadığını, küreselleşme adı altında insanların milli benliğinden, aidiyetinden uzaklaşmasını gösterebiliriz.
Dini konudaki hassasiyet bozulmasına örnek olarak da insanların tevhit inancından uzaklaşıp kendi aklına göre inanç ve yaşam biçimleri geliştirmesini gösterebiliriz.
Sosyal bünyede meydana gelen tahribatın boyutları her alanda rahatlıkla görülmektedir. Milletler eğer bugün kendi milli kimliğini, dini kimliğini, ahlaki değerlerini ve örfünü koruyamama noktasına gelmişse, bunda insanların bu hassasiyetlerini ihmal etmeleri yatmaktadır.
İnsanlık şunu aklından çıkarmamalı ki kendi elleriyle, kendi ihmalleriyle kaybettikleri hassasiyetlerine kavuşmadıkları takdirde ne ferdi ne de toplumsal refaha kavuşmaları mümkün değildir.