Mi’rac da peygamberimizin yaşadıkları aşık ile maşuk arasındaki ilişkidir. Elbette onu ancak yaşayanlar bilir. Bize düşen görev; “inandık iman ettik” demek ve bize gelen hediyeleri baş tacı etmektir.
Peygamberimize (s.a.v.) biz ümmetine hediye olarak Mi’rac gecesinde şu üç şey verilmiştir:
– Elli vakit namaz sevabına denk, beş vakit namaz verildi.
– Bakara suresinin son ayetleri verildi.
– Peygamberimiz (s.a.v.)’in ümmetinden olup da Allah’a şirk koşmayanlardan insanı Cehenneme sürükleyen büyük ve tehlikeli günahların affedilmesidir.
Mi’racla birlikte yeni yol haritaları ve müjdeler geldiğine göre, bize düşen o hediyeleri baş tacı ederek sıkıntılarımızdan kurtulmanın çarelerini araştırmaktır.
Özelliklede Mi’rac da beş vakit kılınması farz olunan namaza dikkat etmek zorundayız. Çünkü “Mi’racla namaz birbirini tamamlayan” iki unsur olarak önümüze konulmuştur. Hz. Peygamber “Namaz Müminin Mi’racıdır” sözüyle bu gerçeğe işaret etmiştir.
Namazın içinde gizlenen sırlardan biride tahiyyattadır. Kıldığımız namaz sayesinde her tahiyyat oturuşunda okuduğumuz “ettahiyyatü lillahi” sayesinde Mi’rac’taki Allah ve Resulünün selam faslını canlandırıyoruz.
Eğer bu tablonun hayaliyle namaz kılmaya çalışabilsek; bir parçada olsa huşuyu yakalayabiliriz kanaatindeyim:
“Bu tahiyyât, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Mi’rac gecesinde Yüce Allah ile yaptığı selâmlaşmasıdır.
Allah ile O’nun arasındaki mesafe, Necm suresi 9. ayette beyan edildiği gibi; “iki yay kadar yahut daha az kalınca” Allah’a selâmlarını şöyle arz etti:
“Bütün dualar, senalar, malî ve bedenî ibadetler, mülk, azamet Allah’a mahsustur.”
Yüce Allah şöyle mukabele etti:
“Ey Peygamber! Selâm sana. Allah’ın rahmet ve bereketi senin üzerine olsun” Hz. Muhammed (s.a.v.) şöylece yeniden söz aldı: “Selâm ve esenlik bize ve Allah’ın Salih kullarının üzerine olsun.” (Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, İstanbul 1972, 1, 106),
Namazın farz olduğunu inkâr eden dinden çıkar. Çünkü namaz kesin ayet, hadis ve İcmâ delilleriyle sabittir.
Tembellik veya umursamazlık sebebiyle namazı terk eden asi ve fasık (günahkâr) olur.
Namazı kılmamak dünya ve âhirette azaba sebep olur. Ahiretteki azapla ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Onlar suçlulara sorarlar: Sizi Sakar cehennemine sürükleyen nedir? Suçlular şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılanlardan değildik” (el-Müddessir / 40-43).
“Onlardan sonra öyle bir nesil geldi ki, namazı terk ettiler, heva ve heveslerine uydular. Onlar bu taşkınlıklarının cezasını yakında göreceklerdir. Fakat tövbe edip, iman eden ve Salih amel işleyen bunun dışındadır” (Meryem /59- 60).
Hz. Peygamber (s.a.v.)’de şöyle buyurmuştur: “Bilerek namazı terk eden kimseden Allah ve Resulünün zimmeti kalkar” (Ahmed b. Hanbel, IV, 238, VI, 461).
Günde beş defa Mi’racı yaşamak manasına gelen namazlarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz.
Herhangi bir sebepten dolayı kılamayan kardeşlerimizin namazın huzuruna varmalarını, kılanların da eksiklerini tamamlayarak daha düzenli kılmalarını samimi dileklerimle hatırlatmayı bir borç olarak görmekteyim. Vesselam.