Namaz borcunun ödenmesi -3-

Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın Kuran ve Sünnet Işığında Büyük İslam İlmihali Namaz eserinden namaz borcunun ödenmesi, ıskat-ı salah konusunda bilgiler paylaşmaya devam ediyoruz.

“Bir ölü vasiyet etmediği takdirde onun varisleri geriye bırakmış olduğu maldan fidye vermek zorunda değildir. Hele varisler fakir bulunurlarsa bir gelenek ve iyilik düşüncesi ile bu fakir varisleri fidye vermeye yöneltmek uygun olmaz. Varisler arasında çocuklar ve yetimler bulunursa bunların hisselerinden fidye verilmesi asla caiz olmaz.

Ölünün velisi ölü adına kazaya kalmış namazlarını kılamaz oruçlarını tutamaz.

Ehlibeyt ekolünde babanın namaz ve orucunu yerine getirmemiş olursa eğer Allah’ın emrine itaatsizlikten terk etmemiş ve kaza edebilecek durumda olmuşsa ölümünden sonra büyük oğula kazasını yerine getirmesi ve bunun için ecir tutması farzdır.

Eğer mazeretsiz terk etmiş olsa bu müstahab ihtiyat gereği yine büyük oğlanın kaza etmesi farzdır.

Ölen kimse, namaz ve orucunun kazası için ecir (ücret karşılığında onları yerine getiren naip) tutulmasını vasiyet etmiş olur ve ecir ve onları sahih bir şekilde yerine getirirse büyük oğula bir şey farz değildir.

Muhammed Bin Mervan rivayet eder:

“Cafer Sadık Aleyhisselam buyurdu ki: Sizden birinizin yaşayan ve ölmüş bulunan anne ve babasına iyilik etmekten alıkoyan nedir? Onların niyetinde namaz kılın, onlar adına sadaka verin, onlar adına hacca gidin, onlar niyetine oruç tutun. Bu yaptığı ameller onlara yaz ılır ama kendisine de aynı sevap verilir Allah Azze ve Celle iyiliğinden ve akrabalık bağlarını sürdürmesinden dolayı ona çok hayırlar bahşeder.” (Prof. Dr. Haydar Baş / Kur’an ve Sünnet Işığında Büyük İslam ilmihali Namaz /sayfa 1123- 1126)

Konumuzu bitirirken biraz tefekkür ve empati yapalım:

Bizim yaşadığımız bölge Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bu devir işi eskiden uygulanırdı. Gelenek haline gelen bu güzel uygulama yeni yetme ilahiyatçılar tarafından kaldırıldı.

Sürekli milletin gündemine meşhur ifadeleri “kuranda bu uygulama yok” diyerek milletin önce kafasına şüphe koydular sonra da “şüphe şevki kırar” kuralının tecellisi sonucu halkın gönlünde oluşan şüphe neticesinde şu anda bu uygulama hiç yapılmıyor.

Halbuki yarın huzur mahşerde bu ıskat meselesine belki de hepimizin ihtiyacı olacak. Belki de hesap mizan kurulduğunda az bir sevap cehennemden, azaptan kurtulmamıza sebep olacağı bir hale geleceğiz; “Eyvah keşke bize de devir yapılsaydı da bunun sevabıyla kurtuluşa erseydik” gibi küçücük vesilelere ihtiyaç duyabiliriz.

Bu gibi güzel uygulamalara “vardı-yoktu” diye itiraz edileceğine hüsnü zan mantığıyla bakılıp ferdi ve toplumsal, dünyevi ve uhrevi neticelerini tefekkür ve empati yapılması daha güzeldir.

Gayet güzel niyetlerle yapılan ve müctehitler tarafından onay verilen bu uygulama toplumda yardımlaşma, ölünün azaptan kurtulabileceğine beslenilen umut, matem havasını dağıtmaya ve sosyal dokunun sapasağlam ayakta kalmasına sebep olmaktaydı.

Bu uygulamanın kaldırılmasının halk tarafından da kabul görmesinin altında nefsi bazı sebepler vardır. Zengin birinin etrafındaki inanç yoksunu evlatların “ölsün de mirası bize kalsın” mantığında olanların da hoşuna gitti.

Vefat eden kimsenin daha toprağı kurumadan yakınların miras kavgalarına tutuşması bunu gösteriyor. Bıraktığı mirasta ölünün hakkı bulunan üçte birini bile ölenin vasiyetlerine harcamaktan korkanların bu güzel uygulamanın kalkmasında katkıları vardır.

Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın unutulan, sosyal ve dini boyutu bulunan bu ıskat meselesini eserinde dile getirmesi çok önemlidir. Rahmetli Haydar Baş Hocamızın Allah razılığını arttırsın, makamını yüceltsin.

Uğur Kepekçi

(sesli olarak dinlemek isteyenler aşağıdaki linkten faydalanabilir)

http://www.yenimesaj.com.tr/namaz-borcunun-odenmesi-3-H1345743.htm

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …