Prof. Dr. Haydar Baş’ın “İman, ibadetle ispatlanır.” sözü bu gerçeği en veciz şekilde özetler. Çünkü nasıl ki bir davada şahit aranırsa, insanın imanının şahidi de ibadetleri, özellikle de namazıdır. Bu nedenle ibadeti aksatmak, sadece dini vazifeleri değil, insanın kendini ispat etmesini de zayıflatır.
Namaz hakkında toplumda yaygın olan yanlış kanaatlerden biri “Önce hatalarımı düzelteyim, sonra namaza başlarım” düşüncesidir. Oysa Kur’an bu yaklaşımı kesin bir dille reddeder ve çözümü açıkça bildirir:
“Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar…” (Ankebût, 45).
Demek ki insanı kötülüklerden uzaklaştıran şey, hataların bitmesi değil, namazın kendisidir.
Beş vakit namazın mükâfatı da muazzamdır. İsrâ gecesinde farz kılınan elli vakit namazın beş vakte indirildiği, fakat sevabının korunarak “elli vakit” olarak yazıldığı hadisi şerif, namazın ilahi lütfunu gözler önüne serer. Her bir vakit, rahmet kapılarının ardına kadar açıldığı bir fırsattır.
Namazın sadece manevi değil, psikolojik etkileri de büyüktür. Resulullah’ın (s.a.a.) sabah namazına kalkmanın insan ruhunu aydınlattığını, uyanmayı geciktirmenin ise insanı uyuşuk ve sıkıntılı bir hale soktuğunu bildiren hadisleri, bugün modern psikolojinin de tespit ettiği bir hakikati işaret eder: Düzenli ibadet, ruh sağlığını güçlendirir.
Gece namazına dair hadisler ise kulluğun zirvesini anlatır. “Rabbe yakınlık, günahlara kefaret ve hastalıklara şifa” olarak tanımlanan teheccüd, insanın hem ruhuna hem bedenine şifa olan ilahi bir nimettir.
Sonuç olarak, namaz sadece bir görev değil; insanın hem dünya huzuruna hem de ahiret mutluluğuna açılan kapıdır. Halimiz ne olursa olsun, namaza başlamak için en doğru zaman şu andır. Çünkü insanı kötülükten ve karanlıktan çıkaran şey, ertelemek değil, namazın rahmetine teslim olmaktır.
Uğur Kepekçi




