Birkaç makalemizi nasihat dinlemeyen ya da dinlediği nasihatten ders alamayanlar hakkında yazmış, onlara gücümüz ve bilgimiz nispetinde çareler aktarmaya çalışmıştık.
Nasihat dinlenmiyor ama acaba sohbet, nasihat pozisyonunda olan kimselerin hiç mi suçu yok? Her söz söyleyen kişi işin ehli mi?
Elbette her işin ustası olduğu gibi söz, sohbet konusunda da yeteneksiz olanları vardır. Anlatan hatibin de bazı konulara dikkat etmesi lazımdır. Bu makalemizde de nasihatçinin dikkat etmesi gereken konulara ve nasihatçide olması gereken vasıflara dikkat çekeceğiz.
Burada ince bir çizgiye temas etmeden geçmeyelim. Nasihat edenin sadece ikaz edebileceği, irşat ve hidayetin çok ayrı konular olduğunu asla unutmamak lazımdır.
Yapılacak sohbetin, verilecek dersin, yapılacak ikazın; öğrenecek kişinin gönül ve fikir dünyasında tesiri olması için dikkat edilmesi gereken bazı önemli hususlar vardır. Bu kurallar, eğitimin her sahasında geçerlidir.
Öncelikle bilgiyi sunacak kişinin gerek bilgi, gerek kültür, gerek ahlak, gerek tebliğ sanatı, gerekse insan psikolojisi hakkında belli bir birikimi olması ve eğitim alması lazımdır. Aksi takdirde her öğrendiğini, doğruluğunu dahi araştırmadan, ya da tebliğ sanatını bilmeden başkasına aktarmaya çalışanlar “kaş yapayım derken, göz çıkarmaya sebep olurlar.”
Aşamaları sıralayalım: Başarılı bir ikaz, nasihat ya da eğitim ferdi olmalıdır. Donanımlı bir öğretici, önce bilginin kaynağına ulaşır. Sonra onu nasıl aktaracağını öğrenir. Muhatabının eğitim, inanç ve kültür seviyesini tespit eder. Hem kendinin, hem de muhatabının ruh halinin en müsait bir anında fikir alışverişi yapılır. Bu şekilde en ince ayrıntısına dikkat edilerek yapılan sohbet ya da eğitim, nasip engeli yoksa mutlaka karşıya tesir edecektir. Muhatabı tanımak, tedavi edilecek hastanın; teşhis ve tahlillerini, ruhsal ve bedensel konumunu tespit etmek kadar önemlidir.
İmam Gazzali İhya’sında, insan psikolojisini en ince ayrıntılarıyla incelemiş; sohbet eden kimsenin sesinin tonunu, konuşma yapacak yerini ve zamanını dahi işaret etmiştir. Diyor ki Gazzali : “Konuşan kimse, yüksek bir yerden hitap etmemeli ve asla sesini yükseltmemelidir. Aşağıdan dinleyenler aşağılık psikolojisine bürünür. Yüksek sese muhatap olanlar, suçluluk psikolojisine bürünür. Gönül kulağını kapatır. Böylece söylenen söz, baştaki kulağın birinden girer, diğerinden çıkar. Kimseye faydası olmaz.”
Söz ve sohbet üstatları diyor ki: “Söz söylemek bir sanattır. Güzel sözler, karşıya bal satar gibi sunulmalıdır. Sözü tavırla, mimiklerle, güzel ifadelerle, samimi niyetlerle süslemez iseniz, alıcı bulmanız zor olur. Eğer balı satarken; asık suratla, gereksiz ifadelerle biber ya da sirke gibi satarsanız; hem alıcı bulamaz, hem de kıymetini (altını, kömür seviyesine) düşürürsünüz.
Öyleyse tebliğ ve ikaz sanatını bilmeyenler, Yüce Peygamberimiz ‘in (s.a.a.) buyurduğu gibi yapsın: “Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa, ya hayır söylesin ya da sussun” (Buhari, Kitabu’l-Edeb, 10/373)
Uğur Kepekçi
24 Temmuz 2018