Nasip kavramı çok göreceli bir kavram gibi algılanır ancak aslında gayet açık ve net olarak açıklanmıştır. Ama maalesef her şeyde olduğu gibi nefsi yorumlarla çoğu kimseler, bu çok önemli kavramları yanlış kullanmış ya da yanlış anlamıştır.
Öncelikle nasip sözcüğünün TDK sözlükte anlamlarını aktaralım:
Birinin payına düşen, birinin elde edebileceği şey, kısmet, kazanç…
Buradan da anlaşılacağı gibi nasip denilen olguya ulaşmak için mutlaka kişinin talebi ve gayreti olacaktır. İstisnai durumlar hariç genel geçer şey nasibin elde edilmesinde kişinin niyet ve gayretinin rol oynadığıdır.
Şimdi Kur’an’ı kerimden ayeti kerimelerle açıklamaya çalışalım:
Bakara / 200. “Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah’ı anın. İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.”
Bakara / 201. “Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler.”
Bakara / 202. “İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır. (Şüphesiz) Allah’ın hesabı çok süratlidir.”
Bakara suresindeki 200. ayette açıkça ortaya konan, dünyalık adına talepte ve gayrette bulunanlara bu taleplerinin ve gayretlerinin karşılığı olarak ahirette bir şey verilmeyeceğini açıklanmıştır.
- ve 202. Ayetlerde ise dünyada ve ahirette iyilik talep edenlere, bu yolda gayret edenlere de mutlaka karşılık olarak nimetler nasip edileceği haber verilmiştir.
Sad Suresi, 35. ayet: “Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasip olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz sen, karşılıksız armağan edensin.” Bu ayette de Allah’tan kulun nasip talebi vardır.
Şura Suresi, 20. ayet: “Kim ahiret ekinini isterse, biz ona kendi ekininde artırmalar yaparız. Kim dünya ekinini isterse, ona da ondan veririz; ancak onun ahirette bir nasibi yoktur.”
Bu ayette açıkça beyan edilmiştir ki dünyalık talep edene dünyalık nasip edileceği, ahretlik talep edene de ahretlik nasip edileceği bildirilmiştir.
Rahmetli Celal Mısır Hocamız, nasip meselesini hep gündem ederdi. Nasibin Allah’ın kuluna bir ikramı olduğunu ancak nasip elde etmek için de kişinin mutlaka bir çaba ortaya koymasını dile getirirdi.
Nasip konusunda şu sözü serlevha bir sözdür:
“Nasip iki türlüdür. Birincisi nasip kapısını bulamamaktır. İkincisi de nasip kapısını bulup nasipsiz kalmaktır. Nasip kapısını bulamayanların bir yere kadar belki mazeretleri kabul edilebilir. Ancak nasip kapısında nasipsiz kalmak çok tehlikelidir. Kişi sorumlu tutulur. Kapıyı buldun, sofraya oturdun, yemeden kalkarsan işte o nasip kapısında nasipsizliktir. Yemeği ağzına koyacak değiller ya! Lokmaya uzanmak, alıp çiğnemek için burada senin çaban gerekir.”
Kişiye niyeti ve gayreti kadar nasip verileceğini öğrendikten sonra nasip kapısını aramak ve nasip kapısından nasiplenmek için gayet etmek gerekir vesselam.