Babalar Gününde “sensiz kalan gönlümde bil ki hayat virane” başlığı altında gönlümüzden geçen duygu ve düşüncelerimizi, sevdamızı, yazıya döküp onu da sahibine götürmesi için “bâd-ı sabâ” dan rica etmiştik. Hem “bâd-ı sabâ” götürdü gönül mektubumuzu; hem Allah nasip kıldı mezarı şerifini ziyaret etmeyi Hocamızın.
Ola ki “rüzgâr mesajımızın yolda birkaç kelimesini yitirmiş, ya da sıcaklığını üşüterek götürmüştür” dedik. Kendi halimizi bizzat arz ettik. Mektubumuzu okuduk mübarek kabrinin başında…
Onu yaşadık, bunu yaşadık falan filan diye yazmaya gerek duymadım.
Gelen görür, kendi yaşar, anlar o zaman.
Sanki hayattaymış gibi sanki sizinleymiş gibi olduğunuzu hissederseniz inşallah.
Gazeteden dostumuz, gönüldaşımız Yusuf Karaca yazmıştı bir şeyler. Ben de imrenerek okumuştum o satırları. Herkes istiyor, gerçekten gönlünde sevdiğinin muhabbetini hissetmeyi.
“Sensiz kalan gönlümde bil ki hayat virane, bu dünyada sevmeyen ya deli ya divane” diye devam eden şarkının sözlerini; şarkı olarak söylediğimde bir gönül dostum bana “sevmeyen divane, seven de divane gel de çık bakalım bunun içinden” demişti bana…
Gerçekten sevmemek ayrı bir divanelik, sevmek ayrı bir divanelik olduğunu daha iyi anladım bu sefer…
Sevemezsiniz, sevilmeye layık olanı göremez, aşktan mahrum kalırsınız, olursunuz ya deli ya divane…
Seversiniz, sevdiğinizden başka şeyleri göremez, duyamaz, onsuz olamazsınız; ayrı bir divanelik yaşarsınız. Onsuz bir an bile sizi çıldırtmaya yeter, olursunuz yine ya deli ya divane…
Mecnun Leylaya aşkından deli olur. Sokakta gördüğü her sokak köpeğini alır kucağına, koklar bırakır. Bir seferinde uyuz bir sokak köpeği elinde kokluyor, seviyor, seviniyor. Sorarlar “ne oldu Mecnun nedir bu halin?” Diye.
Mecnun “ah bu kadar güzel görünüyor, o kadar güzel kokuyor ki aklımı başımdan aldı. Bu köpek benim Leylamın köyüne uğramış onun kokusu sinmiş üstüne, onda Leylamı kokluyorum.”
Mecnunun sözü karşısında halk şöyle konuşur: “Mecnun deli idi şimdi oldu divane”
Hani dedik ya “sensiz kalan gönlümde bil ki hayat virane” yazımızda;
Hocamıza ithafen:
“Uzaktan, yakından kokunu almaya gelenler ne duygular yaşayacaklar?
Uzakta olanlar yakından daha yakın mı olacak, yakında olanlar can içre can mı olacak?
Kimi ayrılık ateşiyle kavrulacak…
Kiminin gözyaşları gönlündeki duygulara tercüman olacak…
Kimi vuslatınızın bize yansıması nasıl olacak onu arayacak gönlünde…
Kimi gezdiğiniz, oturduğunuz, namaz kıldığınız, Allah’ı andığınız, Allah’ı anlattığınız, sevdayı yaşattığınız, şehitlik tepesinde; izinizi, kokunuzu, anılarının kırıntılarını arayacak her yerde…
Gerçekten bu hallerin yaşandığına şahit oluyorsunuz, Şehitlik Tepesinde… Dostlar mini sohbetler oluşturmuş ondan bahsediyor. Pandemi dolayısıyla herkes istenilen tedbirlerini almış. Gayet samimi gayet saygılı ve duygulu olarak küçük gruplar halinde ziyaretini gerçekleştiriyor. Gece gündüz hareketli burası…
Şuna şahit oldum ki; Haydar Hocamızın kendisi de adı da mezarı şerifi de birliğin adresi olmaya devam ediyor. Gönül otağından sevda saçıyor. Maddi manevi bereket, sofralar, ikramlar aynı haliyle devem ediyor.
Durum gösteriyor ki mezarı şerifi dostların uğrak yeri olacak, belki de sağlığından daha fazla geleceğiz gibi görünüyor. Şimdilik ayrıldık ama daha memleketimize varmadan özlemi, hasreti çöktü gönlümüze; tekrar nasıl geliriz diye hesaplar yapılmaya başlandı bile.
Dostların, sevenlerin bu hasreti devam etmeli, sevgi ateşi yanmalı ki gönlünde; “kişi sevdiği ile beraberdir” sırrına muhatap olsun. Dünyadaki birlik, dostluk ve sevdanız ahirette cennetinde birlikte olmaya taşısın sizi…
Uğur Kepekçi
(sesli dinlemek isteyenler aşağıdaki linkten faydalanabilir)
http://www.yenimesaj.com.tr/sevdamizi-arz-ettik-H1344823.htm