Sığınmacılar sorunu, üzerinde binlerce araştırma tezi yazılacak kadar önemi bir konudur. Biz de bugünkü makalemizde olaya farklı bir pencereden bakmaya çalışacağız.
Ne zaman mültecilerin memleketine gönderilmesi konuşulmaya başlansa bir kesimin sesi çok çıkmaya başlar. O da ucuz iş gücü ile değirmenini çevirmeye çalışanlardır.
Bunların; Türk-Arap, din-diyanet, vatan-millet, muhacir-ensar, barış-savaş, Esad-Erdoğan, insan hakları, göçün travmaları, dağılan aile yuvaları, çocuklar, kadınlar, gurbet, merhamet diye bir sorunları yoktur. Onların derdi daha çok para kazanmak için sığınmacıları kullanmaktır.
İnsan kaçakçılığından köşe dönenlerin, kanunsuz işlerde adam kullananların, kadın ve uyuşturucu tacirlerinin, organ mafyalarının, haksız kazanç elde edenlerin, rant kaynağı genellikle masum sığınmacılardır. Kadın ve çocukların üzerinde dönen dolapları, devletin güçleri mutlaka biliyordur. Bizler duyduklarımız ve bazı şahit olduğumuz olayların dışına çıkamayız. Olayları delillendirmek, takip etmek, cezalandırmak güvenlik birimlerinin görevidir.
İnsan onurunu hiçe sayarak kullanılan sığınmacılar da kendilerince kontrolsüz ve kanunsuz bir hayat sürmeye alışarak toplumun düzenini bozmaktadırlar.
Yukarıdaki satırları okuyanlar, sığınmacı meselesine bakışımızdan yanlış anlamlar çıkartmasın. Yakınım da arkadaşım da olsa ülkemde sığınmacı istemiyorum. Ben onları kendi ülkelerinde, mekânlarında ziyaret etmek, onların evininde kahve içmek soflarında oturmak muhabbet etmek istiyorum.
Bin bin zahmetle dedelerimin kan ve can vererek kazanıp bize emanet ettiği kutsal vatan topraklarımızı kimseyle paylaşmak istemiyorum. Yabancılar, misafir ya da turist olarak gelirler, giderler; biz de onlara misafir olarak geliriz, gideriz o başka meseledir. Bu düşüncemiz yabancı düşmanlığı değil, vatan-millet hassasiyetidir.
Şimdi de gelelim ucuz iş gücü üzerinden kazanç sağlayan halk ve birilerinin piyonu gibi davranan hükümet yetkililerinin saçma iddialarına; “Sığınmacılar giderse ekonomi batar, iş yaptıracak kimse kalmaz”
İmam Hatip aşkıyla eğitim sistemimizi alt üst etmeseydiniz, 4+4+4 gibi saçma bir sistem kurmasaydınız, çıraklık ve ara elaman konusuna gerçekçi çözümler bulsaydınız, yabancıya değil kendi evlatlarınıza iş imkânı sağlasaydınız, onlar şu anda kendi memleketinde iş sahibi olurdu. Düşünen beyin göçleri gerçekleşmemiş olurdu. Her iş de yolunda giderdi.
Sonuç olarak; her şey yolunda gidiyor diye millete yutturulan sahtelikler meydana çıktıkça lime lime döküleceğimiz günler çok yakındır.
Cumhuriyetimizin kurucu değerlerine dönmedikçe, topraklarımız Türk yurdu olmadıkça, başımıza ne belalar gelecek, bekleyin görün bakalım. Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız, başkanlık sistemi için yapılan anayasa referandumu öncesinde gece gündüz ülkeyi baştan sona gezerek milletimizi uyarmaya çalışmıştı.
Konuşmaktan ağzı, dudakları, tükürüğü kururdu. Ben şahidim, oruçlu ve hasta haliyle diyar diyar Türkiye’yi gezdi. “Bu referandumda evet derseniz demokratik krallık gelir. Milletin hakimiyeti diye bir şey kalmaz her şeyinizi kaybedersiniz. Memleketimiz parçalanma tehlikesi yaşar.” Dedi ama dinlemediniz.
Bugün toplum olarak dünkü hataların cezasını ödüyoruz. Böyle devam ettiği sürece yanlışlar çığ olacak hepimiz altında kalacağız.
Umutlar tükenmeden, Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın kadrosuna kulak verin. Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş ne diyor ne söylüyor onu dinleyin. Her türlü sorunun çözümü Milli Ekonomi Modelinde, Haydar Hocamızın fikirlerinde ve söylemlerinde mevcuttur. Gerisi yalan, dolan, boşa harcanmış zamandır.