Önceki yazımızda siyaset dilinin çirkinleştiğinden bu sebeple de toplumsal uzlaşı yerine toplumsal kavga ve gerginliğin giderek tırmandığından bahsetmiştik.
Milletlerin birlikte yaşamaktan ve birbirine tahammül etmekten başka bir yolla ayakta kalmasının, varlığını sürdürmesinin imkânsız olduğuna göre sakinliğe güzel söz ve güzel davranışı hâkim kılmaya mecburuz.
Çirkin söylemler kullanan ve kırıcı bir üslup kullanan siyasileri uyarmak ya da cezalandırmak görevi halkın kendisine düşmektedir. Çünkü asıl olan milletin kendisidir. Siyasiler vekil olduğuna göre asıl olan milletin olaya el koyması gerekmektedir. Halkımız siyasileri gerektiğinde müsait bir dille uyarmalı bazen de demokratik yollarla desteğini çekerek cezalandırmalıdır.
Büyüklerimiz, “Bir söz ağızdan çıkıncaya kadar sen ona hâkimsin, söz ağızdan çıkınca da o sana hâkimdir” derken, ne kadar da haklılar. Evet, bir söz ağızdan çıkmadan önce mutlaka enine boyuna düşünülmeli, kırk ölçüp bir biçmelidir.
“Söz uçar…”sanmayın, bir sözle nice savaşlar çıkmış, bir sözle nice yuvalar yıkılmış, bir sözle nice kanlar dökülmüştür. Bunun yanı sıra bir sözle nice canlar kurtulmuş, nice hayırlı işler gerçekleşmiş, bir sözle insanların kalbinde imanlar kemale ermiştir. Yunus Emre mısralarıyla şöyle seslenir:
“Sözü bilen kişinin, Yüzünü ak ede bir söz.
Sözü pişirip diyenin, İşini sağ ede bir söz.
Söz ola kese savaşı, Söz ola bitire başı,
Söz ola ağulu aşı, Yağ ile bal ede bir söz.
Kişi bile söz demini, Demeye sözün kemini,
Bu cihan cehennemini, Sekiz cennet ede bir söz”.
Söz, yerinde ve zamanında kullandığı takdirde değer bulmaktadır: “Söz gümüş ise sükût altındır” atasözü boşuna söylenmemiştir. Bir hadis-i şerifinde Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurur; “Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse, ya hayır konuşsun ya da sussun” (Tirmizi, Kıyamet 51, (2502).
Hz. İmam Ali (kv): “Senden soruluncaya kadar susmak, susturuluncaya kadar söylemekten hayırlıdır” buyurmuştur.
Müslüman, elinden ve dilinden kimsenin zarar görmediği emin insandır. O nedenle, konuşulması gereken koşullarda susmamalı, susulması gereken durumlarda da konuşmamalıyız. Lokman Hekime, “Seni bu gördüğümüz makama ne ulaştırdı?” diye sorarlar; cevabı şu şekildedir: “Doğru söz, emaneti yerine teslim etmek, bana faydası olmayan sözü bırakmak”.
Hayatta olan her bir ferdin her hatadan dönüş için bir fırsatı vardır. Bizler de toplumun bir ferdi olduğumuza göre herkes kendinden başlayarak kötü sözü kötü düşünceyi ve kütü niyetleri bir tarafa bırakarak güzel ahlakın yayılması için gayret ortaya koymalıyız.