Sünnetin delil olması neyinize yetmiyor?

Dinlerarası diyalogla başlayan ve o zaman yoğun şekilde atılan zehirli tohumlar meyve vermeye devam ediyor. Müsteşrik akımın temsilciliğine soyunan bazı ilahiyatçılar da maalesef bu ortamdan nemalanmağa çalışmaktadırlar.

Peygamberimizin şefaatini, sünnet ve hadislerini sorgulamaya ve küçümsemeye çalışan güruha, samimi gayretlerimizle karşı koymaya çalışıyoruz. Gayret bizden hidayet Allah’tandır.

Peygamber’in her sözüne Kur’an’dan delil isteyen cahiller, galiba Kur’an da okumuyorlar. Halbuki Kur’an Peygamber’e itaati emreder.

Peygamber’in haber verdiği ve Kur’an’da açıkça zikredilmeyen pek çok hükümleri inkâr etmeye kalkışanlara Haşr suresi 7. ayet yeter artar bile: “Resulullah, size ne getirdiyse onu alın, neden nehyettiyse ondan da sakının.”

Aslında işin erbabı Kur’an’ın mahremiyetine vakıf olan Allah’ın dostları bu hassas dengeyi gözettiği için delil olan bir meseleyi Kur’an, Sünnet diye ayırt etmezler.

İster Kur’an’dan ister Hadis’ten gelen emir ve yasakları ayırt etmeden baş tacı ederler. Hiçbir şüpheye de kapılmayıp bu ayeti nazar-i dikkate alırlar. Görene! Köre ne?

Bu konuya temas eden Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız zekât ile alakalı bir konunun izahında şu tespitte bulunarak genel anlamda bu meseleye parmak basmış ve çözüm sunmuştur:

“Hükümlerin bir kısmı Kur’ân-ı Kerim’de açık bir şekilde zikredilmemiştir. Onları Hz. Peygamber açıklamıştır. Çünkü Kur’an İslam’da nasıl bir delil ise, Sünnet de o surette delildir. Bu sebeple Kur’ân-ı Kerim’de hükmünü bulamadığımız meseleleri sünnetten araştırmalıyız. Kur’an’da yok diye inkâr etmemeliyiz. Bazı hükümler, Kur’an-ı Kerim’de sarahaten (açıkça) zikredilmemiştir. Onları Peygamber Efendimiz (s.a.a.) beyan etmiştir. Kur’ân-ı Kerim gibi sünnet de delildir.” (Prof. Dr. Haydar Baş, Kur’an ve Sünnet Işığında Büyük İslam İlmihali Zekât, Ocak 2020, Sayfa 460).

Aslına Peygamber’e ve onun verdiği hükümlere itaat noktasında Kur’an’da çok sayıda ayet mevcuttur.

En’am suresi, 48. ayette: “Biz elçileri müjde vericiler ve uyarıp-korkutucular olmaktan başka (bir nedenle) göndermiyoruz. Şu hâlde kim iman ederse ve (davranışlarını) düzeltirse, artık onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.”

Araf suresi, 158. ayette: “De ki: Ey insanlar, ben Allah’ın sizin hepinize gönderdiği bir elçisi (peygamberiyim). Ki göklerin ve yerin mülkü yalnız O’nundur. O’ndan başka İlah yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah’a ve ümmi peygamber olan elçisine iman edin. O da Allah’a ve O’nun sözlerine inanmaktadır. Ona iman edin ki hidayete ermiş olursunuz.”

Nahl suresi, 89. ayette: “Her ümmet içinde kendi nefislerinden onların üzerine bir şahit getirdiğimiz gün, seni de onlar üzerinde bir şahit olarak getireceğiz. Biz kitabı sana, her şeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik.”

Nisa suresi 65. ayette “Hayır, Rabbin hakkı için, onlar aralarında çıkan çekişmede seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükme karşı içlerinde bir burukluk duymadan tam teslim olmadıkça, iman etmiş sayılmazlar.”

Bu kadar açık deliller olmasına rağmen bazı aklı evveller hala sünneti delil olarak görmemeye devam ederse bu tercih kişinin kendisini bağlar. Bir de bu fikrin savunuculuğunu yapıp da etkilemeye çalıştığı insanların vebalini üzerine almış olur. Allah bizi bu duruma düşmekten korusun…

Asırlar önce bu konuda bizi uyarmaya çalışan Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (s.a.a.) Efendimizin hadis-i şerifini de aktaralım:

“Şunu iyi biliniz ki, bana Kur’an-ı Kerim ile onun bir benzeri de verilmiştir. (Bu konuda) dikkatli olun; (çünkü) koltuğuna kurulan tok bir adamın ‘Size (Hz. Peygamberin sünneti/hadisleri değil) sadece şu Kur’an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter!’ diyeceği (günler) yakındır…” (Tirmizi, İlim,10).

Tirmizi’nin diğer rivayetinde de “Dikkat edin! Sizden birinizi; emrettiğim veya yasakladığım konulardan birisi kendisine ulaştığında -koltuğuna yaslanmış bir hâlde- ‘bilmiyorum Allah’ın kitabında ne bulursak ona uyarız (hadisleri tanımayız derken)’ bulmayayım.”

Rabbim bizi kendine kul, Peygamber’e ümmet, şefaatine muhatap ve sevdamızı kıyamete kadar sabit kılsın.

Önerilen Makale

Atatürk ve Mevlit Kandili Hutbesi -3-

Geçtiğimiz günlerde Peygamberimizin doğumu münasebetiyle Mevlit Kandilini ihya ettik. Bu vesileyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün …