Tasua günü ve gecesi nedir bilir misiniz?

Tasua günü denilen gün, Aşura gününden, Kerbela faciasından bir gün önceki gündür. Yani Muharrem’in 9. günü ve günün gecesi Tasua günü ve gecesidir. Bugün ve gece önemli gelişmeler yaşanmıştır.

İmam Câfer Sâdık bugünle ilgili olarak şöyle diyor: “Tasua, Hüseyin (a.s.)’ın kuşatma altına alındığı gündür.” (Prof. Dr. Haydar Baş / İmam Hüseyin / sayfa 515)

Tasua hadisesinin hikmetlerini Prof. Dr. Haydar Baş’tan okuyalım:

İmam Hüseyin (a.s.), Tasua Günü’ne kadar geçen gezileri boyunca yanında yer alan ailesini ve yakın dostlarını defalarca başlarına gelecek akıbet konusunda uyarmıştır.

Ancak Tasua günü ve gecesinde yaptığı konuşmalar artık onların üzerinden biatini kaldırdığı ve ölmemek için terk etmeleri şeklinde idi.

Burada müthiş bir incelik vardır.  İmam (a.s.) yanındaki ashabına karşı indallahda, “Ben bunları ikaz etmiştim” diyebilmek için son âna kadar onları serbest bırakmıştır.

Ölüme giden bu insanlar şehadet şerbeti ile şereflenecek de olsa, İmam Hüseyin (a.s.) onlara karşı zerre vebal almamak için defalarca ashabını yanından ayrılması ve bu akıbetten kurtarmaları için ikaz etmiştir.

Buradaki ikinci bir nükte de İmam (a.s.) karşısındaki binlerce kişilik orduya karşı 72 kişilik ashabı ile kendini müdafaa edecek olmasıdır.

Bu az insanların arasında kendine yardımı olmayacakların şimdiden ayrılmasını istemekte idi. Bu cesarette ve kararlılıkta olmayanların ertesi gün faydası olmazdı. Israrla, “öldürüleceksiniz, gidin” demesinin bir nedeni de budur.

Ebu Cemile, Abdullah b.  Ebu Câfer’den şöyle rivayet etmiştir:

Bana kardeşim anlattı, o İmam Câfer’den duymuş, o da babası Muhammed Bakır’dan dinlemiş:

“Ali b.  Hüseyin (Zeynelâbidin) babasının vefat ettiği gece, ona şerbet götürdü ve dedi ki: “Babacığım, bu şerbeti iç.”

Dedi ki: “Oğulcuğum! Bu öleceğim gecedir. Ve bu gece Resûlullah (s.a.v.) de vefat etmişti.” (Prof. Dr. Haydar Baş / İmam Hüseyin(a.s.) / sayfa 523)

Öleceğini bildiği hâlde savaş hazırlıklarına son derece dikkat eden İmam Hüseyin (a.s.), kendilerini daha iyi savunabilmek için çadırları birbirine iplerle bağlattı.  Böylece çadırlar arasından gelebilecek bir düşman saldırısını engelledir.

Ertesi sabah ise askerlerini de çadırlar önünde saf tutacak şekilde ayarladı.  Bu sayede düşmenin sadece ön saftan saldırabileceği tek cepheli bir savunma hazırlamış oldu. (Prof. Dr. Haydar Baş / İmam Hüseyin / sayfa 529)

Biraz tefekkür edelim:

Biri size diyecek ki “yarın mutlaka öleceksiniz, size müsaade ediyorum. Bu gece gidenler mesul olmayacak ama yarın safımızda savaştan geri kalanlar mahvolacak.” Ne yaparsınız acaba?

Klavye silahşorları ve Ehl-i Beyt gerçeğini anlamadığı halde “ben de orada kalırdım” diyenler çıkacaktır. Ama o iş o kadar da kolay değildir.

Prof. Dr. Haydar Baş bir gün şöyle bir tespitte bulunmuştu: “Bugün Ehl-i Beyt’in safında olmayanlar dün peygamberin ve imamların döneminde yaşasaydılar asla onların safında yer alamazdı. Ama bugün Ehl-i Beyt’in davasını güden sizler o dönemde yaşaydınız mutlaka onların safında yer alırdınız.”

Onun için yalana dolana gerek yok!

Ey Müslümanlar, kendinizle yüzleşin! Bu soruyu kendinize sorun, cevabını da kendinizde saklayın!

Belki başkasına söylemeye utanırsınız da sahte Ehl-i Beyt’çilik oynamazsınız!

Önerilen Makale

Güneş balçıkla sıvanmaz

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, dünya tarihinde eşine rastlanmayan bir milli mücadeleyle bizlere üzerinde yaşayabileceğimiz bir …