Değerli dostlarım, tebliğin kelime anlamı ile yazımıza başlayalım. Başkalarına bildiklerini anlatmak, bir şekilde bildirmek manasına gelen tebliğ; İslam literatüründe biraz daha kapsamlı düşünülür. İlahi emir ve yasakların başkalarına ulaştırılması şeklinde anlaşılır.
Aktarılacak bilginin ya da inanılan ve önem verilen bir şeyin başkalarına ulaştırılmasının amacına ulaşabilmesi için elbette onun da belli kuralları vardır. İşte buna da “tebliğ metodu” denir.
Elbette ilahi bir mesajın karşıya iletilmesinin yolu da ilahi olması, yani Kur’an ve Sünnete dayalı olması lazımdır. Yapılan tebliğin sosyal yaşantıya katkısının yanında, ahirette sevap ve mükâfat yönünü olan Allah’ın rızası vardır.
Yüce Allah bir Ayeti Kerimede tebliğ edenden övgüyle bahsediyor:
“(İnsanları) Allah’a çağıran, sâlih amel işleyen ve ‘Ben Müslümanlardanım’ diyen kişiden daha güzel sözlü kim olabilir?” (Fussilet suresi/ 33. Ayet)
Meselenin önemini Peygamberimiz (s.a.a.) bir hadislerinde şöyle izah ediyor:
“Doğru yola davet eden kimse, ona tâbî olanların sevapları kadar sevap alır. Bu, tâbî olanların sevabından bir şey eksiltmez! Kötü bir yola davet eden kimse de ona tâbî olanların günahları kadar günah alır. Bu da tâbî olanların günahlarından hiçbir şey eksiltmez.” (Müslim, İlim, 16; Ebû Dâvûd, Sünnet, 6; Tirmizî, İlim, 15)
“Bir kimsenin senin vâsıtanla hidayete ermesi, senin için (en kıymetli dünya nimeti olan) kızıl develere sahip olmandan daha hayırlıdır.” (Buhârî, Cihâd, 143)
Tebliğ görevini üslenen kimsenin esas vazifesi, arayış noktasındaki ikinci şahıslara yardımcı olmaktır. Birilerine yardım edebilmek için de karşılıklı güven ve iletişim şarttır. Bu süreç hiç de kısa bir zamanda ya da birkaç sohbet seansıyla olabilecek şeyler değildir. Tebliğde netice olmak kolay değildir; zaman ister bilgi ister gayret ister en önemlisi de nasip ister…
Tebliğe kalkışan kişinin mutlaka bu işin bütün inceliklerini öğrenmesi ve maddi manevi donanıma sahip olması lazımdır. Büyüklerin “Kaş yaparken göz çıkarmayın” sözü tam da konumuzla alakalıdır. Tebliğin metodunu ve yolunu bilmeyenler çoğu zaman kişinin hidayetinden çok sapıklığına sebebiyet verebilmektedirler.
Prof. Dr. Haydar Baş Rahmetenlil Âlemin Hz. Muhammed (s.a.v.) eserinde: “İslam’ı tebliğde, konuşulandan ziyade konuşan ağız; yani konuşanın teslimiyet mahfiyet ve hizmet aşkı önemlidir. Kişi kalbinden dünyayı atar; teslimiyetle hizmet eder, Allah’ın sevdiği insanlarda yok olarak sever ve sevilirse davasına ram edemeyeceği insan yoktur” (1. Cilt sayfa 321)
“Tebliğci, iman ve İslam’ın fıtrı olduğunu bilerek davasına yüzde yüz inanmalıdır. Bu ise ancak, İslam’ı yaşayarak, hal edinerek kazanılabilir. Zira tatbikata konulmayan her bilgi, imanı yeterince kuvvetlendiremeyeceğinden, kişinin karşısındakine tesiri de sınırlı kalacaktır.” (1. Cilt sayfa 323)
Özetleyecek olursak: Tebliğci, maddi-manevi donanıma sahip olacak. Bilgisini yaşantısına yansıtacak. Muhatabının bilgi, anlayış, ruhi yapısı, morali hakkında bilgi sahibi olacak. Aralarında sevgi bağları kurulacak. Uygun zaman ve zemin oluşacak. Sonra da neticesi Allah’a havale edilerek muhatabı ile tebliğ faaliyetini yerine getirecek. Hidayetin ancak Allah’tan olduğu da asla unutulmayacaktır.