Tohumlar aile ocağında atılır

Zamane gençlerine kızıyor büyükler. Her fırsatta onlara söz ediyorlar. Gönlünü kırıyorlar gencecik fidanların.

Evet gençlik çevrenin etkisiyle gittikçe sonu güzel olmayan bir noktaya gidiyor. Deistler, densizler, dinsizler, zina ehli olanlar, ölçüye tartıya dikkat etmeyenler, yalan konuşanlar, haksızlık ve adaletsizlik edenler çoğaldı toplumda.

Bunu inkâr edecek halimiz yok da sebeplerini meydana koyan yok. Toplumun bu hale gelmesinde “benim ne kadar payım var acaba?” diye kendini suçlayan yok. Kendi halini bu durumdan azade görenlerdir genelde şikâyet edenler…

Hoca Nasrettin’in bir gün evine hırsız girmiş ne var ne yok çalmış. Sabah kalkınca manzarayı görmüş komşularına sormuş: “Komşular akşam benim eve hırsız girmiş ne var ne yok çalmış, acaba gören duyan oldu mu?”

Başlamış komşular; “Hocam kapını açık mı bıraktın? İnsan eve giren hırsızın sesine uyanmaz mı? Kıymeti şeylerini niye saklamadın?” gibi sözlerle sıkıştırınca hocanın sabrı taşar: “Anladık biz suçluyuz da hırsızın hiç mi suçu yok?” Demiş.

Tamam anladık gençliğin hali pek de iç açıcı değil suçlu; peki ama sizin hiç mi suçunuz yok. Bu gençler sizin eseriniz değil mi?

Her gencin dünyaya gelmesi için rahimlere tohumunun atılışından tutun buluğ çağına gelinceye kadar kimin evinde kimin ocağında yetişti bu gençler. Manzaraya bakarsak bu gençlik babaların anaların ve çevrenin yetiştirdiği gençlik olduğu için asıl suçlu sizsiniz.

Başta anne babalar, öğretmenler, hükümetler, sonra ilgili bakanlar, sonra ilgili bütün herkes bu suça ortaktır.

Bir kıssa anlatalım: Adamın biri eşkıyadır birçok vakaya katılır en sonunda idama mahkûm edilir. Son arzusu olarak annesinin gelmesini talep eder, annesinin iyice yaklaşınca dilini uzatmasını talep eder ve annesinin dilini ısırarak kopartır. Sonra da izah eder: “Benim bu idam sehpasına gelmeme, eşkıya olmama sebep annemdir. Çocuktum komşunun kümesinden bir yumurta çaldım. Annem bana ilk gün evladım bu haramdır yapma demedi. ‘Oy maşallah benim oğlum yumurta getirmiş gel de sana güzelce pişireyim’ deyince, çalmanın meşru olduğuna inandım. Her önüme geleni çala çala meşhur bir eşkıya oldum. Eğer annem bana ilk gün ‘oğlum bu haramdır. Sakın ha başkasına ait olan bir şeye el atmayasın!’ Deseydi. Belki de ben bugün burada olmazdım. Onun için annemin dilini kopardım ki bundan sonra konuşamasın o da bu dünyada çeksin çilesini istedim.”

Bize babamız anamız helal haram konusunu öyle öğretmişti ki; alışveriş yaparken bir şeyin tadına bakmaya korkarız. Acaba haram olur mu diye.

Allah büyüklerimizden razı olsun ninelerimiz dedelerimiz analarımız babalarımız dayılarımız ahlak eğitimimize çok katlı sağladılar.

Hatırıma geldi sizlere paylaşmadan geçmemeyim: Hocamız bize sevgi ve övgüyle dolu sözler söylerdi. Arkasından da “sakın ha bu haliniz sizden değil anne ve babanızdan” derdi.

Gerçekten de babam ve annem Hocamız gönlünde özel bir yere sahiptir. Her sene özel ziyaretlerine gelirdi. Rahmetli olmadan uğradığı mekanlardan biri yine annem babam olmuştur.

Babamız ve annemizin en çok dikkat ettikleri helal lokma ve peygamber sevgisini aşılamaktı. Annem her cuma gecesi salavat yarışması düzenlerdi kardeşlerim arasında. Ellerimize birer parça kâğıt ve bardak verirdi. Herkes kendi okuduğu salavatları temsilen bir parça kâğıt yırtar bardağa atardık. Asla şike yapmazdık. Hiçbirimiz kalleşlik yapıp ben kazanayım diye aldatmazdık. Çünkü aklımızda böyle bir duygu oluşmamıştı…

Fazla salavat okuyana da müjde olarak “Aferin size peygamberimizin şefaatine herkes kendi okuduğu adet kadar hak kazanmıştır ancak bu hafta sen birinci oldun sen peygamberimizin daha çok sevgisini kazandın” deyince birinci olanımız sanki dünyalar bizim olmuş gibi sevinirdik. Birinci olamayanlar haftaya daha fazla salavat söyleyip birinci olmak için çabalardık.

Hadi elinizi vicdanınıza koyun, evladına böyle inceden inceye ahlak eğitimi vermeyenler gençlerden şikâyet etmek hakkına sahip olabilir mi? “Ne ekerseniz onu biçersiniz” dünyanın da ahiretinde kanunu budur.

Çocukluğumuzu hatırladığımız her zaman annemizin babamızın bizde ne kadar hakkı olduğunu bize; Allaha ve millete hizmet yolunda ne güzel terbiye verdiklerini görüyoruz. Beşikten gençliğe kadar babamız anamız; gençlikten mezara kadar da rahmetli Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın emeğini Rabbim boşa çıkartmasın. Sonumuz hayrolsun. Anamız, babamız, kardeşlerimiz, ailelerimiz, can dostlarımız ve Hocamızla cennette de birlikte olmayı Rabbim nasip eylesin.

Uğur Kepekçi

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …