Umuda ihtiyacımız var

Öyle bir süreç yaşıyoruz ki; akılların anlamakta zorlandığı, vicdan sahibi hiç kimsenin kabul edemeyeceği bir süreç…
İnsanların biri birini acımasızca katlettiği; her türlü aldatmanın, yalanın, dolanın, talanın, zirve yaptığı; geçici bir dünya menfaati uğruna neler yapıldığını anlayan varsa beri gelsin.

En acı olan şey insanların umutlarını kaybetmiş ve çözüm aramaktan çok “bana değmeyen yılan bin yaşasın” mantığına bürünmüş olmasıdır.
Gidilen yol yanlıştır. İnsanlar her ne kadar zor bir süreçten geçerse geçsin, çözüm için mutlaka umut var olmalıdır. Çünkü umutları tükenen insanların, milletlerin ayakta kalması asla mümkün değildir.

Dünyada bundan daha zor dönemler yaşayan bir millet olarak hiç bu kadar umutsuz ve çaresiz olmamıştık.
Ne oldu da bula hale geldik. Neden umutlarımız tükenme noktasına geldi. Elbette bunların sebepleri vardır. Sebeplerin acilen bulunması şarttır. Sebepleri bulmak, tedavi için doğru teşhis hükmündedir.

Elbette hiçbir son, bir anda gerçekleşmez. Her sonun bir başlangıcı olduğu gibi insanımızın geldiği bu noktanın da bir başlangıcı vardır.
Türk milleti tarihte var olduğu her yerde ve her ortamda sürekli çözümün adresi olmuş, dünyaya nizam veren, çağ açıp çağ kapayan, mazlumun hakkını savunan; haklı ve güçlü olan bir tavır sergilemişti. Bu tavırla hem kendine yeten, hem de dünyaya umut aşılayan bir konumda olmuştu. Bu sebeple, şartlar ne olursa olsun; Türk milletinin fertleri de hep umutla ve mutlulukla yaşamıştı.

Türk milletinin bu halini terk etmesi, dünyanın en tehlikeli ve bulaşıcı hastalığı olan küreselleşme belasıyla başlamıştır. Küreselleşme hastalığını batılılaşma süreciyle yavaş yavaş milletimizin bünyesine zerk ettiler. Milli ve dini bütünlüğümüzü sağlayan unsurları yavaş yavaş yok ettiler.

Türk milletini kendi benliğinden uzaklaştırarak başkalarına bağımlı ve muhtaçmış gibi düşünür bir hale getirdiler. Kendine yetmeyen, çözüm üretemeyen, hastalıklı bir düşünce sistemine bağlanan Türk milleti; böyle inanmasını sağlayan güçler tarafından uluorta meydanda bırakıldı. Zifiri karanlıkta kalan Türk milleti kendini çaresiz zannettiği için umutlarını da kaybetti.

Zifiri karanlıktan kurtulmak ve tekrar umuda koşmak için ışığa ihtiyaç vardır. Bu ışık çok uzakta değildir. O ışık Türk milletini kendi benliğine döndürecek ışıktır. Milli ve dini benliğine döndüreceği ışıktır. O ışık Prof. Dr. Haydar Baş’ın elindedir. Ona koşun, Onunla olun; ışığı ve umudu fark edeceksiniz.

Uğur Kepekçi / 17.10.2015

Önerilen Makale

Atatürk, Allah’a dua ederek yardım isterdi

Kurtuluş mücadelesi yıllarından itibaren İngiliz ve Yunan ajanlarının sinsi gayretleriyle dini bütün, imanı sağlam Gazi …