Son günlerde bir deccal oyunudur gidiyor. Terörist elebaşını meclise davet edenler, etnik ayrılığı körükleyenler, bazen ‘Kürt sorunu var’ bazen ‘yok’ diyenler, Türkiye’nin başkentinin kalbine hançer saplayanlar, Cumhuriyet Bayramı arifesinde Atatürk’ü unutanlar, herkes kendi görevini yerine getiriyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurtaran ve kuran Aziz Atatürk’ün yolunda yılmadan yol alan bekçiliğini yapan sessiz yığınları görmezden gelen gafillere bu makalemizde bir hatırlatma yapalım dedik.
Ömrünü milletine adamış, Ehl-i Beyt evladı Atatürk; “Ben bir cihat Müslümanıyım” ifadesiyle inancını ve hayat çizgisini haykırmıştır.
Önce iç ve dış düşmanlardan kurtardığı vatan topraklarında, kurduğu Cumhuriyet’le devletin yapısını oluşturmuş, Milli İktisat Kongresi’yle taçlandırmış, sonra Türk’ün feraset ve kabiliyetini dünyaya ilan etmiştir.
Her canın ölümü tadacağına olan inancını ve emanetinin kıyamete kadar ayakta kalacağına olan imanını “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” İfadesiyle dile getirmiştir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk,15- 20 Ekim 1927 tarihleri arasında Kurtuluş savaşının bütün evrelerini anlattığı Cumhuriyet Halk Partisi 2. Kongresinde yaptığı konuşması yaklaşık otuz altı saat sürmüştür. Yaptığı Nutuk’un son günü olan 20 Ekim 1927 tarihinde Türk Gençliğine yönelik yaptığı konuşmada Gençliğe Hitabe diye adlandırılan kısmı her devirde Türk Milletine rehber olacak bir uyarıdır.
Bu vatana kasteden Cumhuriyetimizi ortadan kaldırmak ve bizi gizli planlarla parçalamak isteyenlere Gençliğe Hitabeyle cevap vermek istedik. Onun hitabesini dün okuduk, bugünü gördük; bugün okuduk, yarınları göreceğiz!
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir.
İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır.
Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin!
Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir.
İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.
Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.
Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler.
Millet, fakrü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı!
İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
Vazifemizin başındayız, sen rahat uyu Aziz Atatürk!