Yaratılış, kulluk ve zikrullah

Zikir mevzusuna başladığımızda bu konuda söyleyecek sözün yazılacak şeyin çok olduğunu belirtmiştik.

Gerçekten bütün ibadetlerin ve kulluğun gayesinin anlaşılmasının zikrullah ile mümkün olduğunu bilgi görgü ve yaşantımızda örneklerine şahit olduğumuz için yazdığımız çok mühim noktalardır.

Hele bir de hayatı Allah’ın zikri, Allah’ın rızası, Allah’a kullukta zirve bir halde geçen merhum Prof. Dr. Haydar Baş’ın tedrisatında bunları öğrenmiş; bir de onun şaheserlerinden faydalanmış iseniz, yolunuz ve kaynağınız doğrudur.

“Varlık âleminin yaratılış sebebini bir Kutsi hadiste, Peygamber Efendimizin lisanından Cenâb-ı Hakk şöyle beyan buyuruyor: Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi murad eyledim ve mahlûkatı yarattım.

Mahlûkatın yaratılışı da çok çeşitli cilveleri saklamaktadır. Şöyle ki, insana baktığımız zaman, Cenab-ı Hakk insana ayrı bir tecelli ile ve o tecellinin çok ayrıntıları ile beraber tecelli ederek onun varlığını vücuda getiriyor.

Kâinatta var olan sonsuz çeşitteki varlıkların her birinin sonsuz tecelliden vücut bulduğu hakikati vardır.

Onun için dikkat edilirse hiçbir varlık diğerine benzemez. Hepsi çiçektir ama çiçek değince hepsi de ayrıdır. Her çiçeğin kendine mahsus, aynı esmanın tecellisi de olsa ayrı ayrı yanları ve tonları vardır.

Bu kadar güçlü bir sanat, bu kadar mükemmel bir ispat hiçbir yerde yoktur.

Bütün bunlar, Cenab-ı Hakk’ın varlığını izhar ederek bilinmesi arzusundan yaratılmıştır.

Cenab-ı Hakk’ın yeryüzünde, hatta kâinatta yarattığı canlı melek, cin, hayvan, bitki ve daha adını ve idrak edemediğimiz milyonlarca mahlûk vardır. Yani her birinin de bir maksat ve gayesi vardır.

Hiçbir şey, kâinatta maksatsız yaratılmamıştır. Biz, bu yaratılmışların ancak bazısının maksadını biliyoruz, anlıyoruz. Bilinen bir hakikat var ki, maksatlarını bildiklerimiz veya bilmediklerimiz sadece insan için yaratılmıştır. Allah, öyle bir tecelli ile, insan dediğimiz alternatif yaratmış, eşref- i mahluk yaratılmışların en şereflisi olarak onu seçmiş ve merkez olarak da insanı tayin etmiştir.

Ayet-i kerimede şöyle buyurulur: “Biz insanı en güzel şekilde yarattık”(Tin /4). İnsanın merkez olması münasebetiyle, yaratılış gayesi olan kulluk yönünde çok yüce olması gerekiyor. Eğer insan, yemek, giyinmek, ev yapmak, ticaret yapmak, zengin olmak gibi sebeplerle yaratılsa idi; o zaman Cenab-ı Hakk’ın onu böyle pek mükemmel ve pek kıymetli bir şekilde yaratmasına gerek yoktu.  Çünkü bu âlemde Cenâb-ı Hakk’ın insandan başka yarattığı varlıklar da vardır.

Mesela hayvanlar da bizim yaptığımız bazı şeyleri yapıyor.  O da yiyor, içiyor.  O da dölleniyor. Onun da yuvası var.  Biz sadece bu işleri, işin süs boyutuna kaçarak yapıyoruz. O hâlde vardığımız sonuç şudur ki; yaratılış itibari ile eşref-i mahlûk olan insan sadece bu işler için yaratılmadı.

Diğer bütün varlıklarla mukayese ettiğimiz zaman, onun mutlaka farklı bir yönünün olması mümkündür ki, o hikmet kulluktur.  İnsan olmanın farkı kulluktur. Hayvanların böyle bir iddiası yoktur. Onun için gelişigüzel yaşarlar.

Yani bunun için “Nereden gelip gittiğini anlamayan hayvan imiş” diyor.

Hayatı bir tesadüf olarak görüp, tesadüfü yaşamak bizi hayvanın pek üstüne çıkarmıyor ama bunun dışında biz, kuluz!

Allah bizi bir gaye için yarattı.  Maksadımız, Allah’a mükemmel bir kul olmaktır. Kelime manası itibari ile kulluk; emre itaat ve yasaklardan sakınma manasına gelir. Yani tam bir teslimiyet!

Teslim olup inandıktan sonra, kulluğun reçetesi mesabesinde olan ibadete yönelmek zaruridir. İbadetin de nihai durağı ve en kâmil şekli zikirdir. Daha doğrusu ibadetlerin özü mayası zikirdir. (Prof. Dr. Haydar Baş /Dua ve Zikir / Sayfa 161-167)

Uğur Kepekçi

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …