Zan konusunda Peygamber Efendimiz de uyarıda bulunmaktadır: “Zanna kapılmaktan sakınınız, zan en fazla asılsız olabilen haber ve bilgi türüdür. Kulak kabartmayınız, gizlilikleri araştırmayınız, başkalarını kıskanmayınız, öfkenize kapılmayınız, birbirinize sırtınızı dönmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Kardeşler olunuz” (Müslim, “Birr”, 28)
Peygamber Efendimiz (s.a.a) zannın ve zan hakkında amel etmenin tehlikeli sonuçları hakkında bizleri şu hadisi şerifi ile uyarıyor:
“Birisinin arkasından söylediklerimiz doğru ise, onda bu kötü nitelik varsa yine de yasak olan gıybet gerçekleşir mi?” diye soranlar şu cevabı almışlardır: “Söylediğiniz onda varsa gıybet etmiş olursunuz, yoksa yaptığınız iftira olur” (Müslim, “Birr”, 70)
Yukarıda aktardığımız hadisi şeriften de anlaşıldığı gibi “zan”, gıybet ve iftiraya kapı açmaktadır. Hatta İmam-ı Gazzali hazretleri zannın kalbi gıybet olduğu tespitini yaparak bizleri bu hastalığın şerrinden korunmaya davet ediyor.
Suizanna kapı aralayan en önemli hatalardan biri de her duyduğunu başkasına söylemektir.
Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (s.a.a.) buyurdu: “Kişiye, yalan olarak, her duyduğunu anlatması yeter!” (Müslim, Mukaddime 5)
Bu hadisi şerifte beyan edilen duyduğunuz her sözün aslını araştırmadan, her söyleneni aktarmanın yalan söylemek anlamına geldiğini kesin bir şekilde ortaya koymaktadır.
Dinlediği şeyin yalan veya gerçek olması ihtimalinden dolayı, insan her duyduğu şeyi konuştuğu taktirde, mutlaka bazı yalanları da konuşmuş olur. Yalan, bir şeyi olduğundan başka şekilde anlatmaktır. Kişi kasten böyle yaparsa günah işlemiş olur.
“Bilmediğin şeyin ardına düşme, çünkü göz, kulak ve kalp hepsi sorumludur, mutlaka sorguya çekilecektir.” (İsra, 17/36)
“İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen ve dediklerini kayda geçen bir melek hazır bulunmasın.” (Kaf, 50/18)
Müslüman, kardeşi hakkında hüsnü zan beslemelidir. Aktardığı haber hususunda maksadının sağlıklı olması ve nefsani amaçlar güderek söz gezdirmemesi gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
“Bilin ki, Allah, gönlünüzdekileri bilir. Bu sebeple Allah’tan sakının.” (Bakara, 2/235)
Bu bilgiler ışığında, toplumsal zararları ve ahiret hayatında azabı açık ve net olarak meydanda olan “zan” hastalığından korunmak için önce karar vermek, sonra bilgilenmek, sonra bu kötü davranıştan dolayı tevbe etmek ve hüsnüzanı (güzel düşünmeyi) davranış biçimini haline getirmeliyiz. Aksi takdirde şeytan ve nefisin elinde oyuncak olur, huzursuzluğa yelken açmış oluruz. Rabbim cümlemizi suizan hastalığından korusun, hüsnü zan ahlakına kavuştursun.
Uğur Kepekçi