Bir önceki makalemizde zannın Allah tarafından yasaklandığını. Size ulaşan her haberin aslını öğrenmeden asla karar vermemek gerektiği hakkında ayetler paylaştık. Bu makalemizde de örneklerle konuya açıklık getirelim.
İbrahim Peygamber’in Yahudi ve Hristiyan olduğunu yaymak için yalan kullanılarak insanların yanlış zannına sebep verilmiştir. Ancak Kur’an bu konuda da gerçeği beyan etmiştir:
“İbrâhim ne Yahudi ne Hıristiyan idi; bilâkis o, tek Allah’a inanıp boyun eğmiş birisiydi, müşriklerden de değildi.” (Al-i İmran /67)
Hz. Ayşe hakkında Onun namusuna leke sürmek için de bir yalan ortaya atılmıştır. Kur’an bu olayı bize şöyle haber verir ve uyarır:
“(Peygamber’in eşine) bu ağır iftirayı uyduranlar şüphesiz sizin içinizden bir guruptur. Bunu kendiniz için bir kötülük sanmayın, aksine o, sizin için bir iyiliktir. Onlardan her bir kişiye, günah olarak ne işlemişse (onun karşılığı ceza) vardır. Onlardan (elebaşılık yapıp) bu günahın büyüklüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir azap vardır. Bu iftirayı işittiğinizde erkek ve kadın müminlerin, kendi vicdanları ile hüsnü zanda bulunup da: “Bu, apaçık bir iftiradır” demeleri gerekmez miydi? Onların (iftiracıların) da bu konuda dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Mademki şahitler getiremediler, öyle ise onlar Allah nezdinde yalancıların ta kendisidirler. Eğer dünyada ve ahirette Allah’ın lütuf ve merhameti üstünüzde olmasaydı, içine daldığınız bu iftiradan dolayı size mutlaka büyük bir azap isabet ederdi. Çünkü siz bu iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Hâlbuki bu, Allah katında çok büyük (bir suç) tur. Onu duyduğunuzda: “Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. Hâşâ! Bu, çok büyük bir iftiradır” demeli değil miydiniz? Eğer inanmış insanlarsanız, Allah, bir daha buna benzer tutumu tekrarlamaktan sizi sakındırıp uyarır. Ve Allah ayetleri size açıklıyor. Allah, (işin iç yüzünü) çok iyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir. İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Nur / 11-20)
Geçmiş makalelerimizde soyu Ehl-i Beyt’e dayanan, anne ve babasının çok asil bir soydan geldiği belgelerle ispat edilen, annesinin takva bir mümin olduğundan çevresinde Molla Zübeyde diye adlandırılan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e yapılanlar bundan daha az değildir. Yalanla zanla algı yönetenler her devirde bu sinsi ve kalleşçe plana piyon olacaklardır.
Bilmeden bu oyunlara alet olan saf insanlara demem o ki bizzat şahit olmadığınız, görmediniz, sizden çok önce yaşanmış olaylar ve kişiler hakkında kötü zanda bulunarak imanınızı tehlikeye atmayın. Hele hele kimse hakkında yanlış hüküm de vermeyin.
Dinin bu konudaki hükmü açıktır: “Herhangi bir kimse, din kardeşine ‘Ey kâfir!’ derse, bu tekfir sebebiyle ikisinden biri muhakkak küfre döner. Eğer o kimse dediği gibi ise ne ala. Aksi takdirde sözü kendi aleyhine döner.” (Müslim, 1/319)
Umarım bu bilgiler ışığında Atatürk hakkında yalan yanlış haberleri yayan ya da inanan, bugüne kadar oyuna gelen birçok saf vatandaşımız kurtulacak, pişman olacaktır. Bu kişiler Atamızın ve mübarek annesinin manevi şahsiyetinden özür dileyecek ve onlara teşekkür edip Fatihalar okuyacaktır.