Zekât kimlere verilir?

Uzun bir süredir bölüm bölüm de olsa zekât ve sadaka hakkında makaleler yazdık. Bu konunun genel hatlarıyla sonuna doğru geliyoruz. Yazılarımızda fıkıh kısmından ziyade, faziletleri ve sırları üzerinde durduk. Çünkü ibadette fıkıh konusu, insanların tabi oldukları mezhep kitaplarından ya da o mezhebe tabi olan sıradan bir hocadan bunları öğrenmek mümkündür. Hatta basit bir ilmihalden bile işin fıkıh kısmı öğrenilebilir.

Ama sizlerde takdir dersiniz ki fazilet ve sır konusu, ehlinin işidir. Biz de bu konuda Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın fikirlerinin sizler için daha faydalı olacağını düşündüğümüz için Onun eserlerinden okumalar yaparak, özet mukabilinde fazilet ve nasihatleri aktararak, gönlünüzde güzel esintilere sebep olmayı murat ediyoruz.

Geriye dönüp zekât ile alakalı yazılarımızı okursanız, siz de bize hak vereceksinizdir. Ancak yine de zekât konusunu bilen okurlarımızın yanında bu konuda hiç bilgi sahibi olmayanların da olabileceğini düşünerek, kısaca zekâtın kimlere verileceği konusunda da yine hocamızın Zekât eserinden bilgiler aktaracağız:

Zekât yalnızca aşağıdaki ayeti kerimede zikredilen sekiz sınıfa verilir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

“Sadakalar (zekâtlar) Allah’tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere (miskinlere), (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (İslam’a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda olana, yolda kalana mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir.” (Tevbe: 9/60).

Bir adam Peygamber’e (s.a.v.) gelip, bana zekât ver” dedi.

Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Şüphesiz Allah, zekâtlar hususunda bir peygamberin veya başka birinin hükmüne razı olmayıp kendisi bizzat zekât ehlini sekiz kısma ayırdı; eğer onlardan biriysen vereyim.”

Bu sekiz sınıfın dışında başka yerlere zekât verilemez. Örneğin, cami, hastane, köprü, yol çeşme vb. yerlere zekât verilemez.

Çünkü zekâtta temlik şarttır. (Temlik: Verilen şeyin fakirin eline direk geçmesidir.) Câmi ve benzeri yerlerde ise böyle bir durum söz konusu değildir.

Hanefi fıkıh âlimlerinden Kâsanî, Şâfiî tefsir âlimlerinden Fahruddin er-Razî gibi bazı âlimler “fi sebilillah/Allah yolunda” maddesini geniş tutarak zekâtın her çeşit hayır işlerinde harcanabileceğini söylemişlerdir.

Mal sahibi, zekâtını, ayet-i kerimede anılan sınıfların tümüne veya bazısına, her sınıftan bir kişiye de olsa verebilir. Verilecek zekât, nisab miktarından az ise bir kişiye vermek daha faziletlidir.

Tam bir nisab miktarından fazla olan zekâtı bir tek kişiye vermek, kerahetle birlikte câiz olur. Ama zekât verilen kişi borçlu ise, mal sahibi, nisab miktarından fazla da olsa vereceği zekâtla onun borcunu kapatabilir.

Damat kayınbabaya, kayınbaba damadına zekât verebilir. Zekâtı akrabaya vermek daha faziletlidir.

Önce muhtaç olan erkek veya kız kardeşlere, sonra bunların çocuklarına, sonra amcalara, halalara, sonra bunların çocuklarına, sonra dayılara, teyzelere ve bunların çocuklarına, daha sonra akraba sayılan diğer yakınlara vermek faziletlidir. Bunlardan sonra da fakir komşulara ve meslek arkadaşlarına vermek faziletlidir. (Prof. Dr. Haydar Baş, Kuran ve Sünnet Işığında Büyük İslam İlmihali Zekât, Ocak 2020, Sayfa 367-371)

Burada dikkatinizi çekmek için bir tespit yapmak isteriz: Zekât konusunda tavsiye edilen mümkün olduğu kadar daha yakın akrabadır, komşudur, çevredir. Gerçekten herkes kendi yakınında olanların ihtiyacını daha iyi bilir ve akrabanın tercih edilmesi akrabalık bağlarını güçlendirir, haset gibi kıskançlık gibi hastalıkları da ortadan kaldırmaya yardımcı olur.

Fakir olan kimselerin; “Yakınım bana bakıyor, yakınım benim ihtiyacımı temin ediyor” hissiyatı, dayanışma ve yardımlaşma gibi güzel hasletlerin yaygınlaşmasına, sevgi bağlarının güçlenmesine, toplumsal dokumuzun daha sağlam olmasına katkı sağlar.

Önerilen Makale

Atatürk’ün mersiye yazdığını duydunuz mu?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Aziz Atatürk hakkında ömrümüz boyunca makale yazsak konuşsak Onun vatanımıza, milletimize …