Dünya, zalimlerin zulmüyle yaşanmaz hale getirilmiştir. Haklının değil, güçlünün hüküm sürdüğü, vurguncunun, soyguncunun, işgalci zalimlerin hayat sürdüğü; din, dil, ırk gözetmeden hemen herkesin birbirini yok etmeye çalıştığı, yenidünya düzeni; hemen her yerde kendini hissettirmektedir.
BOP kapsamında Ortadoğu’da sıcak ve soğuk savaşın her türlüsü gerçekleşmektedir. Bu sebeple bölge yangın yerine dönmüş, yangından kaçan insanların dünyanın her yerine göç etmeye başlamasıyla da Ortadoğu’daki yangın bütün dünyayı sarmaya ve yakmaya başlamıştır.
Bencil ve günübirlik yaşamaya alıştırılan insanlar, gelecekten habersiz ve ilgisizdirler. Hâlbuki şu an dünyada cereyan eden olayların insanlık ailesine faturası çok ağır olacaktır. Savaş ve göçler sayesinde dünyanın kültür ve yaşam biçimindeki değişimler dünyayı derinden etkileyecektir.
Savaştan etkilenenler, servet ve makamlarını kaybedenler, sakat kalanlar, yakınlarını kaybedenler, kimsesiz kalan çocuklar; dünyanın çehresini değiştirecektir. Bugün yaşananlara ilgisiz kalanlar ya da yangına körükle gidenler, savaş çığırtkanlığı yapanlar, vesile oldukları bu durumun bedelini dünya ve ahirette çok ağır bir şekilde ödeyecektirler. Tabir yerindeyse insanlık bundan sonra rahat yüzü görmeyecektir.
İslam terör ve zulmü reddeder.
Son yıllarda dünyada İslam diniyle terör ve şiddetin adını bir arada gösterme çabaları yoğunlaşmıştır. Aldatılan Müslümanlar, ajan faaliyetleri ve medya oyunlarıyla istenilen; neredeyse gerçekleşmek üzeredir. Başka dinler ve başka halklar, İslam’a kötü gözle bakmaya başlamıştır. Batılılar ülkelerine Müslümanların girmesini istememeye başlamıştır. Batıda İslam, özlenen değil, kaygı duyulan bir din halini almıştır.
Bu konuda haçlı batı ve küresel İslam düşmanları ne yaparlarsa yapsınlar, İslam dinini ve Müslümanları asla terörle, zulümle bir araya getiremeyeceklerdir. Yapılan kötü propagandayla belki de insanlığın çoğunluğu, İslam’dan nasipsiz olacak ve iki dünya saadetinden mahrum kalacaklardır.
İslam’da, haksızlığın ve zulmün her türlüsünün yasaklandığı ayet ve hadislerle sabittir.
Yüce Allah, zulmedenleri bağışlamayacağı ve doğru yola iletmeyeceği konusunda Kur’an’da şiddetle ikaz etmiştir:
“Muhakkak Allah, inkâr edenleri ve zulmedenleri ne bağışlar, ne de doğru bir yola eriştirir.”; “Onları ancak cehennemin yoluna (iletecek ve) onlar orada ebedî olarak kalacaklardır. Bu ise Allah’a çok kolaydır.”(Nisa suresi / 168-169)
Resulullah (s.a.a.) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuştur;
“Zulümden sakınıp kaçınınız. Çünkü zulüm, kıyamet gününde zalime zifiri karanlık olacaktır. Cimrilikten de sakınınız. Çünkü cimrilik sizden önceki ümmetleri helâk etmiş, onları birbirlerinin haksız yere kanlarını dökmeye, haramlarını helâl saymaya sevk etmiştir.” (Müslim, Birr 56.)
İnsanların imandan, inançtan yoksun, nefsinden uydurduğu sahte inanç ve ilahlarla dolu, adeta bilim kurgu din anlayışları neticesinde, gelinen durum hiç de iç açıcı değildir. Çözüm; ancak ve ancak gerçek inanca dönmekle mümkün olabilecektir. Çünkü gerçek inancın rehberi, Hazreti Muhammed, (s.a.a.) insanların yaptıkları haksızlıkların hesabını mutlaka kıyamet gününde vereceklerini, zulmedenlerin hesaba çekileceğini, hak sahiplerinin mağdur edilmeyeceklerini haber vermiştir.
“Kıyamet gününde, haklar sahiplerine mutlaka verilecektir. Hatta boynuzsuz koyun için, boynuzlu koyundan kısas alınacaktır.”( Tirmizî, Kıyâmet 2.)
“Kim bir karış miktarı bir yere haksız olarak zulümle sahip olursa, o yerin yedi katı boynuna geçirilir.” (Tirmizî, Diyât 21.)
Asıl ceza ahirettedir.
İnsanların gerek Allah’la gerekse kullarla olan münasebetleri elbette bir imtihandır. Kişiler yaptıklarının ceza ve mükâfatını bu dünyadan çok ahirette göreceklerdir. Kulluk sınırında davranışlarını terk edenlerin davranış bozuklukları, öncelikle kendilerine zarar vermekle başlamakta, ilerleyen zamanlarda en yakın çevresine, daha sonra da etrafını çepeçevre kuşatmakta ve hatta dünyayı kuşatmaktadır. Gelinen netice budur.
Zarar ve kâr sürekli değildir. İnsan dönem dönem kâr da eder, zarar da. Önemli olan zarardan her fırsatta dönebilmektir. Kıyamet günü gelmeden yapılan haksızlıklardan vaz geçip, hak sahipleriyle bir şekilde helallik dilenmesi, aksi takdirde hesap günü zor durumda kalacakları da şu hadisi şerifle haber verilmiştir.
“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden önce o kimseyle helalleşsin. Yoksa kendisinin salih amelleri varsa, yaptığı zulüm miktarınca sevaplarından alınır, (hak sahibine verilir.) Şayet iyilikleri yoksa kendisine zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir.” (Buhârî, Mezâlim 10, Rikak 48.)
Hakkı gasp edilen mazlumlar, zalimlerin hemen cezalandırılması yönünde taleplerde bulunurlar. İstenir ki; zalimler hemen helak edilsin! Buna karşılık da Yüce Allah(cc) Kur’anı Keriminde;
“Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler” (Nahl: 61) buyurarak, kendi katında bir hesabının olduğunu haber vermektedir.
Bugünden ve bu andan itibaren nefislerimizle ciddi bir muhasebeye girerek zulüm ve haksızlık yapmaktan sakınmalıyız. Hatta zulüm ve haksızlık yapanlara yardım ve yataklık eden şahıslardan, yöneticilerden, siyasilerden, bile uzak durmaktan başka çaremiz yoktur. Çünkü zulme yardım ve yataklık edenler, en az onlar kadar sorumludur.
Dünyada yanan zulüm ateşini söndürmek için atılacak her adıma katkı sağlamalı; önce nefsimizden başlamalıyız. Elbette bunun da bir yolu yordamı, bir bileni vardır. Bu yolun adı, tevhidin merkezi Ehl-i Beyt yoludur. Bir bileni ise çağın bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş’tır.
Uğur Kepekçi / Ocak 2016 / İcmal