Bağımsız Türkiye Partisi Merhum Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın tespit ve sözleri sadece zamanımızı değil geleceğimizi de aydınlatacak nitelik arz etmektedir.
Ondan defalarca “Bizim tespitlerimizin derinliğinin başkaları tarafından anlaşılması için 10-15 seneye ihtiyaç vardır.” Sözünü duymuştum. Gerçekten de tespitlerini düşündükçe ve üzerinden zaman geçince ne demek istediği daha iyi anlaşılıyor.
Bağımsız Türkiye Partisinin seçimlere ilk katıldığında beklediğimiz sonucu alamayınca çok üzülmüştük. Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi memleketimizi baştan sona dolaşıp, hocamızın gördüğü tehlikeleri anlatmamıza, vatandaşı o kadar uyarmaya çalışmamıza rağmen, vatandaş sanki inadına bizi sıfırla çarpmıştı. Büyük bir hayal kırıklığına uğramıştık.
Kendimizce; “bu millet madem ayıkmıyor o halde biz de onlara hizmet etmekten vaz geçeriz” diye düşünürken seçimin hemen arkasından kadrosunu, teşkilatlarına göndererek bu seçimden yenilgiyle çıkmadığımızı, aslında alınan oyların bu milletin fikrinde temel oluşturacağını söylüyordu.
Şu tespiti çok manidardı: “Dün bu yola çıktığımda tek başımaydım. Bakın bugün hemen her beldede teşkilatlarımız var, bize gönül veren oy veren kimseler var. Bunlar bir tohum mesabesindedir. Gün gelecek ağaçlar meyve verecek, siz de o meyveleri toplayacaksınız”
Daha sonraki yıllarda da Haydar hocamız;” Denizler balığa durdu. Ağaçlar meyveye durdu. Gidin onları toplayın.” Demiştir.
Geçen hafta sonu Gaziantep ili Şehitkamil ilçesi kongresine davet edildik. Çok değerli Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Eyercioğlu hocamızla birlikte salona gittik.
Bize haber verilen saatten biraz erken gitmişiz galiba, henüz davetliler yeni yeni gelmeye başlıyordu. Biz, değerli Ömer hocamla birlikte salona girdiğimiz anda bir vatandaşımız Ömer hocam ile birlikte bize doğru yaklaştı. Heyecanla konuşmaya başladı; “Çok şükür kavuşturan Mevla’ma, sevdiğim, hayran olduğum; yazılarının, konuşmalarının hayranı olduğum hocalarımla buluştum.”
Öyle bir sarıldı ki yitiğini bulan adamın yitiğine kavuşma anını yaşattı bize. Aldım onu bir masaya oturduk. Başladı anlatmaya: “Benim adım Halil Şimşek! Ben emekli tabela ressamıyım. Haydar Baş hocamızı televizyonla tanıdım. Yıllarca hocamızı izledim. Gazeteden gerek Onun gerek diğer yazarların yazılarını okudum. Hatta vefatından önce hocamızı görmek için kalktım otobüse bindim Akçaabat’a gittim ama şehir dışında olduğu için görüşemedim ve geri döndüm. Ona ilgim Atatürk’e olan sevgimden kaynaklanmaktadır. Daha önce namaz falan da kılmazdım. Gazetedeki yazıları okuyarak Ehl-i Beyt yoluyla tanıştım. Şimdi beş vakit namazımı kılar, sonra hem Asker Atatürk’e hem Hoca Atatürk’e Fatihalar okurum. Cuma geceleri bu iki yüce insana Yasin okurum. Bu salonda kongre olacağını ve sizlerin de programa geleceğini duyunca belki uyanamam diye, inanın sayın hocam, sabah namazdan sonra uyumadım. Ben inanıyorum ki Av. Hüseyin başkanımız devraldığı bayrağı mutlaka meclise dikecektir. Yükümüz ağır, çok çalışmak lazım; Asker Atatürk’ü ve Hoca Atatürk’ü memnun etmenin yolu evlat Atatürk’le birlikte olmaktır. Ben sizlerle birlikte olmaya geldim.”
Halil abi bizi o kadar duygulandırdı ki bir o kadar da utandırdı. Biz neden bu kardeşimizi geç tanıdık? Neden o bize gelmeden biz ona gitmedik?
Hocamızın sözünü hatırlattı Halil abi bize; “Denizler balığa durdu. Ağaçlar meyveye durdu. Gidin onları toplayın.” Kader tecelli ediyor etmesine de biz ne kadar nasiptar oluyoruz? Bunu sorgulamak ve gereğini yapmak lazım.