Yaşanan her olaydan gerekli dersi çıkartarak yol alındığı taktirde daha az hata ve daha az ziyanla karşılaşılır.
Çünkü kişinin hatası bile ders niteliği arz etmektedir. Yeter ki gereken gözle bakılsın ve gerekli mantıkla düşünülsün. Yunus Emre bakınız ne güzel bir hatırlatma yapmıştır: “Her hata bir ders, ne hata biter ne ders”
Bizi idare edenlerin yaşanan hatalardan hiç de ders çıkartmak niyetinde olmadığı görülmektedir. İçerde ve dışarda oluşan kaos ortamı gittikçe içinden çıkılmaz bir hal almakta; dışarda sıfır komşu, içerde terör belasına kurbanlar vermeye devam edilmektedir. Eğitim ve ekonominin halini arz etmeye bile gerek yoktur. Her şey açık beyan meydandadır.
Gelinen bu noktada siyaset kurumu her gün kendine olan güveni kaybetmektedir.
Siyasetle uğraşanlar vatanı idare etmekten çok “gemisini yürüten kaptan” mantığını yerleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu sebeple Meclis içi siyaset; iktidarıyla, muhalefetiyle görevini yerine getirmekten aciz kalmıştır. Mağdur olan milletin kendisidir.
Yapılan yanlışlar sebebiyle, siyaset kurumu çok büyük yaralar aldı ve almaya da devam etmektedir. Bunun sebebi siyasetle uğraşanlardır. Ehliyetli, ehliyetsiz her önüne gelen siyaset kurumunda görev almaya kalkışmış, belli bir bilgi birikimi, planı, projesi ve becerisi olmayan, ya da başka niyetler besleyen kimseler bu kurumu maalesef kirletmiştir. Siyaset kurumu, Millete hizmet kurumu diye adlandırılmasına rağmen çok çirkin işlerin döndüğü bir kurum halini almıştır.
İlk insanla başlayan yönetme ve üstün olma hırsının beraberinde getirdiği nefsi hastalıklar; çoğu zaman insanları haksızlığa, yolsuzluğa, zulüm ve işkencelere dahi sürüklemiştir.
İnsanlar, iktidar olmak ya da iktidarını korumak için ilahi kuralları dahi hiçe saymışlar.
Peygamberimizin Hak budur diye işaret ettiğini dahi kabul etmemişler. Başlangıçta iyi niyetlerle dahi yola çıkılsa, ilerleyen zamanlarda yollar sapmış, doğrular yanlışa tebdil olmuştur. Bu yolda kan dahi dökmekten geri durmamışlar.
Hemen her konuda kavram kargaşasının yaşandığı bu zamanda, siyaset kavramı da haliyle kirlenmiş, amacı dışına çıkartılmıştır. Siyaset kurumu özelliğini kaybedince maalesef yapılan seçimler de vasfını yitirmiştir.
Sözüm ona demokrasi ve millet iradesine dayalı seçimden bahsedilir. Seçimlerde daha güçlü organize olan, daha güçlü olan, daha zengin olan, daha çok çevreye ve etkiye sahip olanlar, mutlak çoğunluğun verdiği avantajlarla zafere ulaşmıştır. Demokrasinin belki de en acımasız tarafı budur. İster haklı ol, ister haksız ol, çoğunluk seninleyse güçlü de sen, haklı da sen oluyorsun. Bu şartlarda ve sağlıksız yapılan seçimlerde sandıktan çıkan neticeye de millet iradesi denmektedir(!)
Bu genel bir kuraldır. Bundan önce de bundan sonra da elde edilecek netice budur. Madem yönetim şekli olarak demokrasi tercih edilmiş; ya tercih edenler ıslah edilmeli, ya da demokrasi ıslah edilmelidir.
Çünkü iktidarlar; Hakla değil, çoklukla elde ediliyor ve maalesef her zaman da çokluk Haktan yana olmuyor. Üç aşağı beş yukarı netice budur.
Dün başkaları güçlüydü, onlar iktidar oldu. Bugün bunlar güçlü, bunlar iktidar. Yarın başkaları güçlü olacak, haksız da olsalar onlar iktidar olacaktır.
Madem yönetim şekli olarak demokrasi tercih edilmiş. O zaman demokrasinin vazgeçilmez kurumları olan siyaset kurumu mutlaka yeniden ele alınmalı ve ıslah edilmedir. Bu konuda tek farklı ses Prof. Dr. Haydar Baş’tır.
Prof. Dr. Haydar Baş Bağımsız Türkiye Partisini (BTP) kurarken siyasetten ne anlamamız gerektiğini, yapılacak siyasetin mutlaka ilkeli siyaset olmasını şöyle dile getirmişti: “Türkiye’yi içine düştüğü badireden çıkaracak, milli kimlik ve şahsiyeti kuşanarak sorunlarını çözecek ve onu dünyada önder ülke yapacak yeni bir siyasi oluşum artık zaruridir.
Bu siyasi oluşumun diğer siyasi yapılanmalardan üç yönden farkı olması gerekir:
1- Tahlil, teşhis, tespit ve çözüm hususunda bakış açısı, gaye ve niyeti farklı ve samimi olacak.
2- Gerçekçi çözümlere ulaşmak için hayali projeler yerine tatbik edilebilir projeler sunacak ve bunları zamanında gerçekleştirecek.
3- Bütün bunları hayata geçirecek ehliyetli ve yeterli kadroya sahip bulunacak.
Bu, vatanımıza ve milletimize sahip çıkma, onu layık olduğu yere taşıma misyonudur.”
Prof. Dr. Haydar Baş BTP’yi kurarken dile getirdiği ifadelerin aradan geçen bu kadar zamandan sonra her fırsatta tekrar altını çiziyor. “Siyaset Allah için insanlara hizmet makamıdır” diyor.
Siyasetle uğraşan bazı kimselerin parayla, çeşitli hilelerle, kavgayla, makam ve mevki hırsıyla her türlü yola başvurmalarına da karşı çıkarak sitemlerini dile getirmiştir: “Biz namusumuzu satmaya, çalmaya gelmedik… Birbirimizle savaşmaya gelmedik. Hak için halka hizmete geldik” diyor.
Bu bilgiler ışığında herkes elini vicdanına koysun ve düşünsün. Ya Prof. Dr. Haydar Baş’ın önerdiği siyaset anlayışını hakim kılacağız, ya da tarihin tozlu sayfaları arasında yer alan; bölünmüş, yıkılmış, yok olmuş bir millet olarak anılacağız. Tercih milletindir.
Uğur Kepekçi / Mayıs 2016 / İcmal