Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra özellikle dış güçlerin organize ettiği ajan faaliyetleriyle ülkemizde siyaset, dini duyguları istismar etmek üzerine bina edilmiştir. Bu yapıyla siyaset kurumu, toplumu kamplara ayrıştırarak dindar olan dindar olmayan şeklinde ayrıma tabi tutmuştur.
Bu anlayış hükümetleri, iktidar olan tarafın diğerinden intikam aldığı bir kurum haline getirmiştir. Bugün itibariyle toplumun bütün kesimlerini kucaklayacak bir yapının eksikliği gittikçe daha da artmaktadır.
Özellikle dini duyguların istismarına dayalı bu siyaset anlayışına karşı milletimizin uyanık olması gerekmektedir. Aslolan hükümetlerin görevleri; inanan inanmayan, az inanan çok inanan ayrımı yapmadan topyekûn milletimize hizmet etmektir.
Hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da milletimizi uyarmaya çalışan Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Av. Hüseyin Baş, her fırsatta yanlışlara dur demeye devam etmektedir.
Milletimizin dini duygularını istismar ederek oy devşirme oyununu bozmaya çalışan Av. Hüseyin Baş, Bursa’da düzenlenen Mevzu Ekonomi: Çözüm Milli Ekonomi Modeli panelinde yaptığı konuşmada çok önemli uyarılarda bulundu:
“Domuz etini kasaplık et haline getirenler bunlar, zinayı suç olmaktan çıkaranlar bunlar, nüfus cüzdanlarından ‘Dini: İslam’dır’ hanesini çıkaranlar bunlar, ama aramızdaki en büyük Müslümanlar da güya bunlar. Burada çok büyük bir tezat var. Sizlere düşen bütün toplumumuzu bu kandırmaca noktasında ayıktırmaktır, uyandırmaktır. Siz cumhuriyetin kazanımları olan, Atatürk’ün bize emanet ettiği, dedelerimizin savaşla kazandığı bu topraklar üzerine inşa edilen bütün fabrikaların yabancılara, üç beş yandaşa peşkeş çekilmesine ‘tamam’ diyorsanız, gidin AK Parti’ye oy verin. Ama rica ediyorum, hiç kimse ‘Bunlar Müslüman’dır, bizim dinimizi kolluyor, koruyor’ diye hikâye okuyup bu adamlara oy vermesin.”
Halkımızın dindarlık ölçüsünün de pek sağlıklı olmadığı bir gerçektir. Halkımız namaz kılan, başı örtülü olan, hacca giden birilerinin sanki dünyanın en dürüst insanı olduğuna inanmaktadır. Hâlbuki yüce Peygamberimiz gerçek dindarlığın ölçüsünün sadece ibadet olmadığı konusunda ümmetini uyarmıştır:
“Kişinin namazına, orucuna bakmayın; konuştuğunda, doğru konuşup konuşmadığına, kendisine emniyet edildiğinde, güvenilirliğini ortaya koyup koymadığına; dünya kendisine güldüğünde, takvayı elden bırakıp bırakmadığına (menfaat anındaki tavrına) bakıp öyle değerlendirin.” (Kenzul-Ummal / 8435)
“Kişinin namazı, orucu sizi aldatmasın. Dileyen oruç tutar, dileyen namaz kılar. Fakat güvenilir olmayanın dini de olmaz.” (Kenzul-Ummal / 8436)
“Haramdan bir lokma yiyenin kırk gün namazı ve sabah duası kabul olmaz. Haramın bitirdiği et, cehenneme layıktır.” (Ramuz el-ehadis: 409/4; Tecrid-i sarih: 4/357; (Riyaz-üs salihın: 1883)
Yüce Peygamberimiz (s.a.a.) yıllardır düşülen bu hatalar sebebiyle hala ayıkmamakta ısrar eden kişinin müminliğine zarar geleceğini haber veriyor:
“Mümin iki defa aynı delikten ısırılmaz.” (Buharî, Edeb, 83)
Son sözümüz şu olsun; Ey müminler! Daha kaç defa ısırılacaksınız aynı delikten?