Bağımsız Türkiye Partisi olağan il kongrelerini yapmaya son sürat devam ediyor. Geçtiğimiz hafta sonu Çorum ve Ankara’da çok coşkulu kalabalıkların katılımı ile gerçekleşen kongrelerde; Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkan Yardımcıları yaptıkları tespitlerle, gerçek bir Türkiye fotoğrafını gözler önüne de serdiler.
Yapılan konuşmalarla, sanal âlemde yandaş havuz medyadan yayılan yalan rüzgârı ile hipnoz edilen halkımıza, “durun kalabalıklar buralar çıkmaz sokak” dercesine gerçek manzaralar dile getiriliyor. Ama hiçbir sorunu sadece dile getirilerek felaket tellallığı yapmıyorlar. Sorunu dile getirip çözümü de söylüyorlar.
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Av. Hüseyin Baş, katıldığı her kongrede gençliğinin, zekâsının ve cesaretinin avantajını o kadar güzel kullanıyor, o kadar muazzam tespitler yapıyor ki hani bir tabir vardır ya; “hedefi tam on ikiden vurmak” diye. Tam da onu yapıyor.
BTP lideri Sayın Av. Hüseyin Baş, konuşmalarını anlaşılır rahat ve akıcı bir lisan kullanarak yapıyor. Sorunları bir yumak olarak önce önümüze koyuyor ama bir anda çözümü “tereyağından kıl çeker gibi” mahir bir şekilde açıklayınca, dinleyenler büyük bir keyif alıyorlar. Siyaset bilimciler, herhalde ister istemez Av. Hüseyin Baş’ın tespitlerinin her cümlesi üzerinde çalışma yapmak zorunda kalacaklar.
Av. Hüseyin Baş Çorum’da yapılan 8. Olağan İl Kongresinde yaptığı konuşmada şu tespiti yaptı: “Buraya gelirken yolda gördüğüm bir şeker fabrikası vardı. O şeker fabrikası daha önce kimindi?” diye sordu. Salondan birileri devletindi deyince onlara şu cevabı verdi: “Ne devleti kardeşim. O fabrika benimdi, sizindi, yani milletindi. Bakınız, hakkınız olan şeyleri bile bilmiyorsunuz. Devletin olan her şey aslında milletindir, yani sizindir. Siz kendi malınıza sahip çıkamıyorsunuz. Hükümetler, devletin zannettiğiniz şeyleri satarak sizin malınızı satmış oluyorlar.”
Değerli dostlar, bakınız basit bir cümleyle gözlerimizin, aklımızın, gönlümüzün önündeki perde kalkıyor.
Sayın Hüseyin Baş’ın bu cümlesi gerçekten çok doğru ama aidiyet duygusunu kaybeden halkımız kendine ait olan şeylere bile sahip çıkma duygusunu kaybetmiş vaziyete düşmüştür.
Şimdi bir empati yapalım: Şeker fabrikası ya da başka bir kamu kuruluşu özelleştirme adı altında satılmaya kalkışıldığında, sadece oradan ekmek yiyen çalışanlar karşı çıkıyorlar. Azınlıkta kaldıkları için güçleri yetmiyor ve satılıyor. Şayet milletimiz, devletin zannettiği her şeyin aslında kendine ait olduğunu bilse yapılacak bir satışa topyekün millet olarak “burası benim” diye karşı çıkabilseydi. Hiçbir hükümetin, hiçbir merciinin, millete rağmen millete ait olan şeyleri satamayacağını görürdü.
Av. Hüseyin Baş, bu güne kadar fikirlerimize vurulan prangaları kırmamıza yardımcı olmak adına “var bi hayalimiz” diyerek yola çıktı. Onu takip edip hayal etme yeteneğimizi yeniden kazanmakla, çok şey kazanacağımıza inanıyorum.