Helalleşme analizi!

“Helalleşme üzerine” bir makale kaleme aldık. Sonra “kullukta ihsan şuurunu” ele aldık.

Ancak şu helalleşme konusu üzerinde biraz daha durarak bir analiz yapma lüzumu hissettik.

İnsanın yaptığı hatayı kabul etmesi ve hatası sebebiyle verdiği rahatsızlıktan tövbe etmesi kadar güzel bir erdem olamaz.

Ancak yapılan yanlıştan dönmeden, yapılacak tövbenin ve helalleşmenin bir işe yaramayacağını da akıldan çıkarmamak lazımdır.

Helalleşme konusunda yıllar önce yaşadığım anılarım var. Bir anda aklıma onlar geldi. Öncelikle bir anımı aktararak analizimizi yapalım.

Askerlik görevim dolayısıyla Denizli’de 18 ay bir zaman dilimi vatani görevimi yaptım. Görev yaptığım yerde Salim onbaşı diye bir şahıs vardı. Kendisi terhis oluncaya kadar anamızdan emdiğimizi burnumuzdan getirdi. Görevini şahsi kaprislerini, psikopat tavırlarını, cahil davranışlarını icra ederek ve kendi duygularını tatmin ederek yerine getiriyordu.

Terhis olduğu gün nerdeyse kurbanlar adadık. Çok şükür elinden kurtuluyoruz diye…

Terhis olunurken adettir, bir gece öncesinden eğlenceler tertiplenir. Sözüm ona helalleşme yapılırdı. Salim onbaşının da helalleşme gecesi geldi çattı. Bir türlü katılmak istemiyoruz ama asker ocağında disiplin şartı olduğundan istemeyerek de olsa katıldık.

Salim bir konuşma yaptı. O konuşma benim hafızamda canlılığı korur. Ne zaman helalleşmek konusu gündem olsa o hatıram gözlerimin önüne gelir:

“Kıymetli arkadaşlarım zaman geldi çattı ve Allah bize kutsal vatan görevimizi tamamlamayı nasip etti. Elbette ister istemez birbirimizi kırdığımız günler olmuştur. Ama şunu bilmenizi isterim ki ben şahıs olarak sizi hiçbir zaman kırmak istemezdim ama görev icabı sizleri kırmış olabilirim. Aslında bize hata yaptıran şu sırtımızda giydiğimiz yeşil elbisedir. Bakın bunu sırtımızdan çıkartınca normal insan oluyoruz. Onun için yaptığımız hataları şahsımıza değil de giydiğimiz elbiseye ve görevimize sayın. Bu sebeple herkesten helallik istiyorum”

Bizler de hep bir ağızdan “helal olsun” dedik ama zannımca kimse ona hakkını helal etmedi ve şimdi dahi helal etmeyi düşünmüyorum.

Bu yaşadığımız tek örnek değil. Çok değerli bir dostumuz üniversite de çok önemli bir göreve geldi, yine anamızdan emdiğimiz sütü o burnumuzdan getirdi. Şahsi kaprislerine, nefisi davranışlarına alet oldu. Açıkça haklarımızı gasp etti. Görevi bitince “yaptığım hatalar görev icabıdır. Hakkınızı helal edin” demek için o da bildik helalleşme toplantılarında helalleşme konuşmalarına şahit olduk. Örnekleri çoğaltabiliriz.

Prof. Dr. Haydar Baş hocamız ne güzel cevap veriyor böyle düşünenlere: “Bir bıçak kasabın elinde rızık temin eden alet. Doktorun elinde tedavi eden can kurtaran bir alet, katilin elinde can alan bir alettir. Sorumlu olan eldeki bıçak değil bıçağı kullanan iradedir.”

Helalleşme analizine gelince:

İnsanların genelde görevlerinin sonuna yaklaştıklarını sezdikleri zaman helalleşmek lüzumu hissettiklerini anlıyoruz.

Helalleşmeye lüzum hissedenlerin genelde suçluluk hissettiklerini anlıyoruz.

Helalleşme yapmak isteyenlerin vicdanlarındaki sancıyı dindirmek niyetinde olduğunu anlıyoruz.

Peki yapılan binlerce hatayı tek “helalleşmek” kelimesi telafi eder mi? Asla!

Helalleşmeye hakkı olanlar:

Takva bir hayat sürenler, haktan ve adaletten şaşmayanlar, yandaşlarına yanaşmayanlar, kendinden olmayanlara kan kusturmayanlar, Allaha kullukta yol alanlardır. Gerisi lafı güzaftır. İsterseniz bir değil bin helalleşin. Önemli olan kul olmaktır. Haddini bilmektir. Hak yememektir.

Ben demiyorum Yunus diyor:

“Bir gez gönül yıktın ise, kıldığın namaz değil

Yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil”

Yani helalleşme de “helalleşme” değil diyor, Yunus Emre’miz. Anlayana!

SESLİ DİNLEMEK İÇİN

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …