Masivadan kurtulmak Zikrullahla olur (3)

Mü’min dünyadan elini-ayağını çeken kişi değildir. Helâl vadide dünyayı da tasarrufu altında Allah rızası için kullanan kişidir.

Günümüzde bazı cahiller ibadet ehli olmayı dünyadan el-etek çekmek şeklinde anlamış, zenginliği, mal-mülk sahibi olmayı Müslümana yakıştırmamıştır. Bu anlayış yanlıştır.

İslam’dan reddedilen madde ve dünyalık; nefis hesabına kazanılan ve insanı Hakk tan koparan, başka bir ifade ile nefsin önünde put mesabesinde olan maddedir. O hâlde İslam, maddeyi değil, bu anlayışı reddediyor. Hakk hesabına maddeyi kazanmak ise ibadettir. Nitekim Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor:

De ki: Allah’ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında da özellikle de Kıyamet Günü’nde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için ayetleri böyle açıklıyoruz.” (Araf /32)

Oysaki mü’min, her durumda güçlü olmalıdır. İslam ve tevhidin yaşanmasına mâni olan din düşmanlarına karşı da onları caydırmak ve korkutmak için güçlü görünmeli, güçlü olmalıdır. Bu sebeple mü’min, maddeyi gönlüne koymadan, Allah rızası için tasarrufu altına almalıdır. Peygamber Efendimiz, dünya malını tasarrufu altında bulundurur ve sahabesine de Allah’ın verdiği nimeti en güzel şekilde kullanmalarını emrederdi:

Ebû’l-Ahvas’dan, o da babasından (radiyallahu anh) şöyle dedi;

Üzerimde dökük elbiselerle Peygamber in (sallallahu aleyhi ve âlihi) yanına gittim. Şöyle buyurdu: Malın var mı?

-Evet.

-Hangi tür mal?’ diye sordu.

-Allah’ın bana ihsan ettiği deve, sığır, koyun, at, köle gibi her türlü malım var’ dedim.

Bunun üzerine Resûlullah, ‘Allah sana mal vermişse, onun eseri ve cömertliği üzerinde görülsün!’ buyurdu.”

Diğer bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz buyur:

“Şüphesiz Allah, verdiği nimetinin eserini kulunun üzerinde görmek ister” (Tirmizi /2819)

Müslüman çalışıp kazanmakla, kazandığıyla madde ve manasını Hakk kulvarında kullanarak Allah’a yürümekle mükellef, mücehhez bir varlıktır.

Bir insan “Allah benden razı olsun” diye gece-gündüz çalışırsa, servet edinirse, bu ibadet olur. Niyeti kazandığı ile sadaka vermek, zekât vermek, ailesini kimseye muhtaç etmemek, konu-komşuyu doyurmak, Allah yolunda harcamak gibi Allah rızasına ulaştıracak şeyler olursa, bu dünya serveti, Allah’a götüren bir binek olur. Bu bir ibadettir.

Bu hâl, ayrıca İslamiyet dışındaki insanların İslamiyet’e kalbinin ısınmasına sebep olur ki, buna dinimizde müellefe-i kulub denilir.

Bunun için de Müslüman, malı tasarrufu altında bulundurmalıdır.

Peygamberimiz cömertliğin ne kadar önemli olduğunu bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurur:

“Cömert insan, Allah’a yakındır, insanlara yakındır, Cennet’e yakındır, Cehennem ‘den uzaktır. Cimri ise Allah’tan uzaktır, insanlardan uzaktır, Cennet’ten uzaktır; Cehenneme yakındır. Cömert bir câhil, cimri bir âbidden Allah’a daha sevimlidir.” (Tirmizi /1961)

Servet sahibi olup da bunu Allah için cömertlik göstererek harcamak, Cennet’e, Allah’a yakınlığa vesiledir.

Fakat kazanılan malın kimseye hayrı dokunmazsa, çalışırken ve Allah tan isterken niyet, sadece bu dünyayı kazanmak olursa; o zaman o mal, büyük bir zarar kaynağı olur. Hep bu dünya düşünüldüğü için, Allah unutulur. Böylelerinin âhiretten hiçbir nasipleri yoktur. ((Devam edecek) Prof. Dr. Haydar Baş / Dua ve Zikir / sayfa 399-419)(Devam edecek)

Uğur Kepekçi

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …