Masivadan kurtulmak Zikrullahla olur (4)

Bu bilgiler ışığında dünya ahiret dengesini sağlıklı kurmak dünya malını Allah’ın rızasına kavuşmak için vesile kabul etmek, mal mülk sevgisini kalbine değil cebine koymak kulluğun şiarı olduğunu anlıyoruz.

Merhum Haydar Hocamız, sohbetlerinde dünyayı denize benzetirdi kalbi gemiye. “Geminizi suyun üstünde yüzdürür içine su girmesine engel olursanız ondan faydalanırsınız. Eğer gemiyi koruyamaz içine su girmesine müsaade ederseniz gemi de batar, siz de batarsınız. Dünyayı cebinize koyarsanız fayda sağlarsınız, kalbinize koyarsanız sizi kendi batağında batırır, Allah’ın rızasından uzaklaşırsınız.”

Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerim’de zaten kulunun boş işlerle uğraşmasını yasak ederek bizi koruma altına almak istiyor:

“Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler.” (Mü’minun/3)

Mü’min, bu dünyada boş işlerle uğraşmaz. Her hareketini “Allah benden razı olsun” diye düşünerek yapar. Dünyada yaşadığı her anı Allah rızası için değerlendirme derdindedir. Dünya işleriyle meşgul olmadığı vakitler, ibadetle geçirdiği vakitlerdir. Esasen onu dünya işleri de zikrullahtan alıkoyamaz. Dünyayı ahiretine tercih etmez. Nitekim âyet-i kerimede şöyle buyurulur:

“Onlar ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar” (Nur /37)

Velâyetin şâhı ve ilim şehrinin kapısı İmam Ali (a.s.), bu âyet-i kerimeyi okuyunca şöyle buyurdu:

“Münezzeh olan Allah, zikri kalplerin cilası kılmıştır. Ağır duyan kulaklar onunla (zikirle) iyi duymuş, zayıf gören gözler onunla görmeye başlamış ve düşmanlıklar onunla sulha ve teslimiyete dönüşmüştür.

Dünya yerine, zikri tercih eden bir zikir ehli vardır. Onları ne ticaret ne de alışveriş bundan alıkoyabilmiştir. Bu şekilde yaşamaya devam etmişlerdir. Her zaman gâfillerin kulaklarına Allah’ın haramlarından kaçınmayı fısıldamışlardır. Adaletle emrettiklerinde kendileri de sarılmışlar; münkerden nehyettiklerinde kendileri de kaçınmışlardır. Dünyada oldukları hâlde, sanki dünyayı âhirete taşımışlar ve öteki şeyleri görünmüşler, sanki orada uzun süre kalan berzah ehlinin gaybi hâllerinden haberdar olmuşlar. Adeta Kıyamet vaatlerini onlara gerçekleştirmiş, böylece dünya ehlinin gözünün önüne gerilen perde onlar için aralanmış da onlar, insanların göremediklerini görüp, işitmediklerini işitmişlerdir.

Eğer onları, kendi aklınca, övülmüş makamlarında ve o değerli meclislerinde amel defterlerini yaymış, nefislerini hesaba çekmek amacıyla emrolunup da kusur ettikleri veya nehyolunup da haddi astıkları bütün küçük-büyük işleri ortaya dökmüş, günahların ağırlıklarını sırtlarına yüklenmiş, ağırlıklarından bellerini doğrultamamış, ağlamaktan boğazı düğümlenmiş, pişmanlık ve itiraf içinde şiddetle ağlayıp feryat etmiş bir hâlde tasvir edecek olursan; hidayet sancakları ve karanlığı aydınlatan lambalar gibi olduklarını da görürsün. Etraflarını melekler almış, üzerine bir sekine ve huzur inmiş, göklerin kapıları kendilerine açılmış, onlar için Allah’ın bildiği bir yerde keramet koltukları hazırlanmış, Rab’leri onların çalışmalarından memnun kalmış ve makamlarını övmüştür.

Allah’a dua ederken, af ve bağış havasını solumuş, O’nun fazlına çok muhtaç ve azametine boyun eğen esirleri olmuşlardır.

Uzun hüzünler kalplerini yaralamış, dinmeyen ağlamalar gözlerini bozmuştur.  Allah’a rağbete açılan her kapıyı çalan bir elleri vardır.

Onlar, geniş (bağış) toprakları daralmayan, isteyenleri ümitsizlikle çevirmeyen kimseden isterler.

O halde, kendin için nefsini hesaba çek. Çünkü diğerlerinin senden başka hesap görücüleri vardır.” (Prof. Dr. Haydar Baş / Dua ve Zikir / sayfa 399-419)

Uğur Kepekçi

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …