Yüce Allah İsra suresi 1. Ayette şöyle buyurmuştu:
“Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.”
Bu sebeple Mi’rac yolculuğunda Peygamberimize gösterilenlerden bir kısmı da Cennet ve Cehennem manzaralarıydı.
Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın bu konudaki tespitlerini aktararak Mirac hakkındaki analiz yazılarımıza devam edeceğiz.
Allah’ın sevgilisi cennette:
Resûlullah (s.a.v.), Cebrail (aleyhisselam) ile birlikte Cennetin kapısına vardılar. Cennetin duvarları gümüşten, inciden, yakut ve zümrüttendi.
Cennet ehli istediğini yer, içerler. Nehirlerin kıyıları beyaz incidendir. Çakıl taşları, yakut ve zümrüttür. Daha sonra Resûlullah (s.a.v.), Allah’ın, kendisi için yarattığı Kevser Havuzu ‘nu gördü. Kevser; sütten beyaz, baldan tatlı, kardan soğuk, miskten güzel kokuludur.
Peygamberimiz cehennemi görüyor:
Allah’ın emriyle Cehennem tabakaları açıldı. Resûlullah (s.a.v.), bütün azap çeşitlerini müşahede etti.
İlk olarak, karınları dağlar gibi büyümüş ve zehirli yılanlarla ve akreplerle dolmuş birtakım insanlar gördü ki, bunlar zekât vermeyenlerdi.
Başka bir kavme, bir hastalık musallat olmuştu. Etleri dökülmüş, kemikleri görünüyordu. Elleri, ayakları ve dilleri kesilmiş olduğu hâlde azap çekiyorlardı. Cebrail (aleyhisselam); “Bunlar, dünyada iken dilleri ile Müslümanlara eziyet edenlerdir” buyurdu.
Bir kavme daha rastladı ki, pis kokuyorlardı. Yüzleri siyahtı. Üzerlerinde ateşten elbiseleri vardı. Cebrail; “Bunlar içki içenlerdir” buyurdu.
Bir grup insan ise, ateşten bıçaklarla kesiliyordu. Etleri parçalandıkça yeniden diriltiliyor ve yeniden kesiliyordu. Bunlar, haksız yere Müslümanların kanını akıtanlardı.
Sonra bir kadın topluluğuna rastladı. Ateşten mızraklarla dövülüyorlardı. Feryatları domuz, köpek sesi gibiydi. Cebrail (aleyhisselam); Bunlar, kocalarını inciten kadınlardır” buyurdu.
Bu şekilde, cehennemin sayısız ve vasfedilemeyecek kadar çok azabını seyreden Resûlullah, dönüş yolculuğuna başladı. Ve kendini bir anda Arş’da buldu.
Peygamber Efendimiz, Mi’rac’ dan dönmeye başlayınca mesafeler, önünde küçülüyordu. Cebrail’e; “Ya, kavmim Beni tasdik etmezse!” diyordu. Cebrail; “Kimse tasdik etmezse Ebubekir tasdik eder” buyurdu.
Peygamberimize ve ümmetine bu şerefli gecede bahşedilen İlahî tecellilerin, hitapların ve iltifatların her biri sonsuz kıymeti haiz olmakla beraber, dinin direği olan namazın bu emirler arasında ayrı bir yeri vardır. Zira; “Namaz, mü’minin miracıdır.”
Namaz, âlemdeki bütün mahlûkatın; dağlar gibi kıyam’ hayvanlar gibi ‘rükû’ ve sular gibi ‘secde’ hâlindeki bütün varlıkların ibadetinin özü, özetidir. Dolayısıyla, namazını kılan mü’min, meleklerin ve bütün mahlûkatın ibadetini de yapmaktadır.
Abdulmuttaliboğulları, İsrâ ve Mi’rac gecesinde Hz. Peygamberi bulamayınca aramağa çıktılar. Hatta Hz. Abbas, Zituva’ya kadar çıktı. Allah Resulü, başına gelen hayırları haber verince rahatladı. (Prof. Dr. Haydar Baş / Rahmeten lil alemin Hz. Muhammed(s.a.v.) /Genişletilmiş 17. Baskı /Sayfa 299-302)