Öncelikle “hazmetme” sözcüğü üzerinde biraz durarak asıl konumuza döneceğiz inşallah.
TDK sözlük ve yazım kılavuzunda hazmetmek; sindirim, sindirme; benimsenme, kabul edilme olarak geçmektedir. Bu konu toplum mühendislerinin ilgi alanıdır.
Topluma bir şeyler empoze edilmek isteniyorsa onun alt yapısı oluşturulurken, hangi aşamada olduğunun tespiti şarttır. Bu sebeple halkın gerek fikir gerek inanç noktasındaki, konumunu belirlemek için arada bir karşı eylemler yapılır. Toplumun hazmetme kapasitesine göre yeni yeni taktikler geliştirilir. Toplumun vereceği tepkiye göre diğer hamleler gelir. Ya ileri ya geri…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı çıkan “saray zihniyeti” dün olduğu gibi bugünde ayakta ve kendince hamlelerle toplumun hazmetme kapasitesini ölçmektedir.
Son yaşanan Ayasofya’daki hutbe de bu konudaki hamlelerden biridir.
Sarayın en hâkim olduğu bir dönemde hiçbir saray kulu, (imam dahil) saray kulluğunun dışında bir iş yapamaz, söz söyleyemez, adım atamaz.
Hal böyle olunca da sözde imam efendinin lanet hutbesi asla kendiliğinden olamaz.
Evet bunun belgesi olmaz, ispatı olmaz ama görünen köye de kılavuz gerekmez.
İktidar sahiplerinin Atatürk’le sorunu vardır. Atatürk karşıtı icraatlar meydandadır.
İktidar sahipleri, en şedit Atatürk düşmanı Kadir Mısıroğlu’nun yanından yöresinden ayrılmadılar. Son nefesinde yanında onlar vardı, mezarının başında onlar vardı. Talebesi olanlar, bugün lanet hutbesini okuyanlardır.
Bu hamle sıradan bir hamle değildir. Toplumun Atatürk ile alakalı hazmetme kapasitesi ölçülmektedir.
Ölçtüler ama Allah’a şükür ki ellerinde patladı. Milletimiz hazmetmedi!
Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın “Hoşgeldin Atatürk” eseriyle bütün oyunlar bozuldu, milletimiz Atasına sahip çıktı ve sonsuza kadar da sahip çıkacaktır.
Şimdi yavaş yavaş geri adım hamleleri gelecek ama asla Atatürk’le sorunu olanların sorunu bitmeyecektir.
Bizim de Atamıza olan sevgi ve muhabbetimiz, şükran ve özlemimiz bitmeyecektir.
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş, lanet hutbesine anında müdahale ederek yayınladığı twitter mesajında olayın müsebbiblerini deşifre etti:
“Ayasofya Cami imamları üzerinden denenen şeyin farkındayız! Bu ucuz oyunlarla Türk Milleti ile üzerinde özgürce ibadetimizi yaptığımız bu toprakları bize bırakan Atatürk’ümüzün arasını açamayacaksınız. O oyuncağı Prof. Dr. Haydar Baş elinizden aldı!”
Ayrıca Bağımsız Türkiye Partisi Basın sözcüsü Emre Polat’ın yaptığı basın açıklamasıyla hadsizlere halleri bildirildi.
Sayın Emre Polat’ın yaptığı basın açıklamasından çok çarpıcı bir bölümü aktararak yazımızı sonlandırmak istiyorum:
“Ölçümüz gayet nettir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e kafir diyen kafirdir. Hem dini hem de milli bilincimize göre kâfirdir. Bunu biz söylemiyoruz, Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) söylüyor. Şöyle diyor, “Bir adam din kardeşine, ey kâfir derse, bu söz ikisinden birine döner. Eğer böyle denilen kişi söylenildiği gibi ise söz doğrudur; yerini bulmuş olur. Aksi takdirde bu söz söyleyene geri döner.” (Buhârî, Müslim, Îmân 111. Tirmizî, Îmân 16). Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün imanından kimsenin şüphesi yok. Merhum Genel Başkanımız Prof. Dr. Haydar Baş hocamız bin sayfalık bir eser kaleme alarak, Mustafa Kemal Atatürk’ün pak soyunu tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. O’nun soyu Ehl-i Beyt’e dayanan tertemiz bir soy. O’nun İslam’a olan hizmetlerini, nasıl dindar bir aileden geldiğini tek tek belgeleriyle anlattı.”
Allah’ım fitne belasından milletimizi uyar. Atamızın ruhunu şad, düşmanlarını ıslah eyle. Âmin.