Mesnevi’de hikâye edilir: Adamın biri koku satılan bir çarşıya girer. Bir anda kendinden geçer ve bayılır. Onu gören vatandaşlar kimi başına su döker, kimi başka başka şeyler deneyerek onu ayıltmaya çalışır. Ama nafile; ne yapılırsa yapılsın, adam bir türlü ayılmaz. Oradan geçen başka bir vatandaş yerde baygın yatan kişiyi tanır. Oradakilere “acele bana bir parça köpek pisliği getirin” diye seslenir. Bir mana veremeseler de biri bir parça köpek pisliğini getirir. O adam da köpek pisliğini yerde baygın yatan adamın burnuna koklatır. Kokuyu alan adam bir anda ayılır ve sanki hiçbir şey olmamış gibi ayağa kalkar. Orada bulunanlar, bundan bir şey anlamadıkları için merak eder ve sorarlar. Baygın adamı ayıltan adam; “Yerde baygın yatan adamı ben yakından tanıyorum. O debbağdır. (Deri işleyenlere verilen ad). Debbağlar deriyi işlerken köpek pisliği ile çok meşgul oldukları için burunları pis kokuya alışmıştır. Debbağ olan bu adam da ilk defa kokucular çarşısına gelmiş. Size göre güzel de olsa o faklı bir kokuyla karşılaşınca bayılmış. Ben de alışık olduğu kokuyu koklatınca kendine geldi” cevabını verir.
Bu hikâyeyi yazmamdaki sebep; insan psikolojisi hakkında bir tespit yapmak içindir. Gerçekten de insanoğlu bildiği, gördüğü bir şeyi doğru ya da yanlış ayırt etmeden; nasıl öğrendiyse, nasıl algıladıysa ona göre davranır. Bu algı onda alışkanlık halini alır. Bu sebeple kişilerin alışkanlıklarını değiştirmek zordur.
Toplumları ele geçirmek isteyen güçler, o toplumun öncelikle değer yargılarını değiştirmekle uğraşmakta; kendi istedikleri gibi alışkanlıkları o topluma aşılamaktadırlar. Mesela; köle yapmak istedikleri toplumun insanlarını, özgür düşünceden uzaklaştırmaktadırlar. İşgal etmek istedikleri toplumları, düşünce ve yaşama biçimlerini kölelik üzerine bina etmekte, özgür düşünceyi fikirlerinden silmektedirler. Netice olarak o toplum kendi yanlış alışkanlıklarının esiri haline getirilmektedirler.
Bu düşüncelerini, yönetim biçimine sokmak için de kendi projelerini uygulayacak yönetimleri seçimle işbaşına getirmektedirler.
Sözüm ona seçimle erişilen neticeye de millet iradesinin tecellisi denmektedir. Hâlbuki özgür düşünme kabiliyetini kaybetmiş milletlerin, irade beyanında bulunması asla mümkün değildir.
Bu sebeple; alışkanlıkları, kölelik ve teslimiyet üzerine kurulmuş ve işgal fikrine alıştırılmış toplumları özgürleştirmek çok zor bir iştir. Birileri özgürlükten, barıştan, zenginlikten bahsettiği zaman o fikir onlara olumsuz gelmektedir. Çünkü alışkanlıkları arasında özgür düşünce, zenginlik yoktur. Birileri ona “hakkına sahip çık” dediği zaman “hak” diye bir kavramı bilmediği için hakkına sahip de çıkamamaktadırlar.
Toplumun istenilen değerlerle buluşması; yanlış alışkanlıkların ortadan kaldırılmasıyla mümkündür. Bunu kendine görev kabul edenlerin işinin zorluğunu umarım anlamışsınızdır.