Son asrın en büyük hastalığı olan bencilliğin ve cimriliğin hüküm sürdüğü zamanımızda başkalarını kendi nefsine tercih etmeyi anlayabilmek kavrayabilmek çok zordur.
Cenab-ı Hak kendi nefsine başkalarını tercih eden kulları için Kur an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” Haşr: 58/9).
“Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O’nun azabına uğramaktan) korkarız’ (derler). İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.” (İnsan: 76/8-11).
Ehl-i Beyt âlimleri ittifak etmektedirler ki; İnsan Suresi’nin ayetlerinin tamamı Hz. Ali (a.s.), Hz. Fâtıma (a.s.), Hz. Hasan (a.s.), Hz. Hüseyin’in (a.s.), yiyeceklerini miskin, yetim ve esire sadaka vermeleri ile ilgilidir.
İbn-i Abbas’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, bu ayetlerin nüzul sebebi şöyle anlatılır:
Hz. Hasan (a.s.) ve Hz. Hüseyin (a.s.) küçükken hastalanmışlardı. Peygamberimiz (s.a.v.) ashab-ı kiramdan birkaç kişi ile onların ziyarete geldiler. Bu esnada ziyaretçilerin bazıları Ali’ye (a.s.). “Ya Ali’ Çocukların için bir nezir yapmak istemez misin dediler. Hz. Ali (a.s.) ve Hz. Fâtıma (a.s.) da Allah’ in (c.c.) rızasını talep ve O na şükretmek ve çocuklarının şifa bulmasını Haktan niyaz etmek üzere uç gün oruç tutmaya nezrettiler.
Derken çocukları hastalıktan kurtuldular. Onlar da oruçlarını tutmaya niyet edip, başladılar. Lâkin iftar için yiyecekleri yoktu.
Hz. Ali (a.s.), Hayberli Şem’un isminde bir Yahudi’den üç gün iftar edebilmek için ödünç olarak üç çömlek arpa aldı. Hz. Fatıma (a.s.) arpanın bir çömleğini öğütüp kendi adetleri kadar, yani 5 tanecik ekmek yaptı. Akşam olmuş, iftarı bekliyorlardı. O sırada bir fakir (miskin) gelip, ‘Esselamü aleyküm ya Muhammed Ehl-i Beyt’i! Ben Müslüman bir fakirim. Beni doyurunuz ki Allah da sizleri cennet sofraları ile doyursun’ dedi.
Onlar da derhal sofralarındaki ekmekleri bu fakir miskine ikram ettiler. Ve Hz. Ali (a.s.) Fâtıma’ya (a.s.) hitaben, ‘Ey insanların en hayırlısının kızı! Ey iman ve şerefin kemâline sahip olan Fâtıma!
Görüyorsun ciğerleri parçalayıcı haliyle kapıda duran şu miskin, açlığını bizlere arz ederken, hâl lisanıyla Allah’a naz ve niyaz etmektedir’ dedi.
Hz. Fâtıma (a.s.) ise, Ali’ye (a.s.) hitaben şöyle dedi: ‘Ey amcamoğlu! Emrinize amadeyim. Gerçi o miskini hoşnut edecek ve memnun kılacak bir şeye sahip değilim. Fakat umarım ki aç bir kimseyi doyurmak sûretiyle hayırlı insanlardan sayılıp cennete girer ve şefaate ererim.
Cümlesi bir lokma almadan sofralarındaki ekmekleri fakir miskine verdiler, kendileri su ile iftar ettiler. (Prof. Dr. Haydar Baş, Kur’an ve Sünnet Işığında Büyük İslam İlmihali Zekât, Ocak 2020, Sayfa 307-318).
(Devam edecek)