Mirac öncesi yaşananlar

Recep ayının 27. gecesi olarak bilinen ve birçok ilahi sırrı, hikmeti bünyesinde barındıran gece; Mirac gecesidir.

Peygamberimiz (s.a.v.) Cebrail ile birlikte, semalara, yüce makamlara çıkarılmış ve kendisine mülk ve melekût âlemleri gösterilmiştir. (Cennet ve Cehennem ile alakalı bilgilerin birçoğu Mirac’da Ona öğretilmiştir).

Birçok İslam kaynaklarında Mirac öncesi yaşanan olaylardan dolayı o seneye; “hüzün senesi” adı verilmiştir. Bu döneme “hüzün senesi” denmesinin sebebi; Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed(s.a.v.) Efendimizin hayatının en sıkıntılı günlerini yaşaması, bu döneme rastladığındandır.

Miladi 621 yılına, (hicretten yaklaşık bir sene önceye) rastlayan devrede; şu olaylar cereyan etmiştir.

-Efendimizin hamisi( en yakın kollayıcı) amcası Ebu Talibin vefat etmesi…

-Kıymetli eşi Hatice’tül Kübra validemizin vefatı…

-Mekkeli müşriklerin ablukasının, artarak devam etmesi…

-Taif’e ziyaretinde saldırıya uğraması…

-Baskı ve zulüm neticesinde Müslümanların bir kısmının, Habeşistan’a göçleri…

Peygamberimizin “Rahmet Peygamberi” olduğuna en güzel örnek olması ve Miraç öncesi insanlığın durumunu anlatması bakımından; Taif’te başına gelenleri ve Onun duasını nakletmekte fayda görmekteyiz.

Mekke’de Müslüman olduğu tespit edilenler, korkunç eziyetlere maruz kalmaktaydılar. Resûlullah (s.a.v.) Müslümanlara yeni bir yurt aramak kastıyla Taif’e gitmeye karar verir. Her yerde karşılaştıkları gibi orada da Müşrikler, atalarının dininden dönmek istemedikleri için Onu dinlemek bir yana, Ona her türlü çirkinliği reva gördüler, Onunla alay ettiler. Buradan ötesini İslam tarihinden okuyalım;

“Bununla da kalmayıp, aralarından birtakım hafif akıllıları, beyinsizleri ve köleleri kışkırttılar, bağırttılar, Peygamberimize (s.a.v.) sövdürdüler! Halkı Peygamberimiz (s.a.v.)ın başına toplattılar. Halkın serseri, ayaktakımı güruhunu, Peygamberimiz (s.a.v.)ın geçip gideceği yolun iki yanına oturttular. Peygamberimiz (s.a.v.) onların aralarından geçerken, ayaklarını kaldırıp indirdikçe, attıkları taşlarla yaraladılar, kanattılar ayakkabıları kana boyandı! Peygamberimiz (s.a.v.) ayaklarının acısına dayanamayarak yere oturdukça, kollarından tutup kaldırdılar! Yürüdüğü zaman, taşa tuttular, gülüştüler!”

“Bitkin ve yaralı bir halde Taif’i terk ederken, şehrin yanı başında bir bostanda Peygamberimiz (s.a.v.), biraz dinlenip sükûnet bulduktan ve iki rekât namaz kıldıktan sonra, ellerini semaya kaldırdı, Yüce Allah’a halini şöyle arz etti:

“Ey Allahım! Gücümün zayıflığını, tedbirimin azlığını, halk nazarında hakir görülüşümü, Sana arz ve şikâyet ediyorum! Ey merhametlilerin en merhametlisi! Sensin, zayıf düşenlerin Rabbi! Sensin, benim Rabbim! Sen, beni kime; Senden uzak olan ve beni gördükçe suratını asan kimselere mi bırakıyorsun? İşimi eline verdiğim düşmana mı bırakıyorsun? Eğer Senden bana karşı bir azab yoksa hiç gam çekmem! Senin af ve mağfiretin, benim için, gazabından daha geniştir. Senin üzerime gazap indirmenden yahut gazabının üzerimde yerleşmesinden Senin karanlıkları aydınlatan, dünya ve âhiret işlerini düzenine koyan Yüzünün (Zâtının) Nuruna sığınırım! Her şey Senin rızan içindir ve bütün güç, kuvvet de Sende, Senin Elindedir!”

“Allah-u Zülcelal hazretleri habibinin duasını kabul etmiş, O’nun hüznünü mutluluğa çevirmek ve O’na ayetlerinin bir kısmını, güç ve kudretini göstererek moral bulmasını sağlamak için Mirac ettirmiştir.”

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …