Dünya tarihine bir göz attığımız zaman peygamberlerin hayatı ile birlikte insanlığın yönü değişmiş, kutlu elçilere uyulduğu nispette aydınlık ve huzur, aksi takdirde de karanlık ve yolunu şaşırmışlık hâkim olmuştur.
Yaşadığımız zaman diliminde Mirac hadisesi öncesi ve sonrası ile ele alındığı takdirde; bugün Miracın mana ve ruhuna dünden daha fazla muhtaç olduğumuz gerçeği önümüze çıkar. Dünyanın hali meydanda; izaha gerek var mı bilmem? Zulüm, kan, işkence, işgal…
Peygamberimiz’e (s.a.v.) biz ümmetine hediye olarak Mirac gecesi şu üç şey verilmiştir:
—Elli vakit namaz sevabına denk, beş vakit namaz verildi.
—Bakara suresinin son ayetleri verildi.
—Peygamberimiz (s.a.v.)’in ümmetinden olup da, Allah’a şerik koşmayanlardan Mukhimat bağışlandı. (Mukhimat; insanı Cehenneme sürükleyen büyük ve tehlikeli günahlar, demektir.)
Mirac’la birlikte yeni yol haritaları ve müjdeler geldiğine göre, bize düşen o hediyeleri baş tacı ederek sıkıntılarımızdan kurtulmanın çarelerini araştırmaktır.
Özelliklede Mirac’la beş vakit kılınması farz olunan namaza dikkat etmek zorundayız. Çünkü ‘Mirac’la namaz birbirini tamamlayan’ iki unsur olarak önümüze konulmuştur. Hz. Peygamber “Namaz Müminin miracıdır” sözüyle bu gerçeği işaret etmiştir.
Namazın içinde gizlenen sırlardan biride tahiyyattadır. Kıldığımız namaz sayesinde her tahiyyat oturuşunda okuduğumuz “ettahiyyatü lillahi” sayesinde miraçtaki Allah ve Resulünün selam faslını (farkında mıyız bilmem ama) canlandırıyoruz. Eğer bu tablonun hayaliyle namaz kılmaya çalışabilsek; bir parça da olsa huşuyu yakalayabiliriz kanaatindeyim.
“Bu tahiyyât, Hz. Muhammed (s.a.v)’in Mirac gecesinde Yüce Allah ile yaptığı selâmlaşmasıdır. Allah ile onun arasındaki mesafe, iki yay kadar yahut daha az kalınca (Necm, 53/9), Allah’a selâmlarını şöyle arz etti:
“Bütün dualar, senalar, malî ve bedenî ibadetler, mülk, azamet Allah’a mahsustur.”
Yüce Allah şöyle mukabele etti:
“Ey Peygamber! Selâm sana. Allah’ın rahmet ve bereketi senin üzerine olsun”
Hz. Muhammed (s.a.v) şöylece yeniden söz aldı:
“Selâm ve esenlik bize ve Allah’ın Salih kullarının üzerine olsun.” (Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, İstanbul 1972, 1, 106),
Namazın farz olduğunu inkâr eden dinden çıkar. Çünkü namaz kesin ayet, hadis ve icmâ delilleriyle sabittir. Tembellik veya umursamazlık sebebiyle namazı terk eden âsî ve fasık (günahkâr) olur.
Namazı kılmamak dünya ve âhirette azaba sebep olur. Ahiretteki azapla ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Onlar suçlulara sorarlar: Sizi Sakar cehennemine sürükleyen nedir? Suçlular şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılanlardan değildik” (Müddessir, 74/40-43).
“Onlardan sonra öyle bir nesil geldi ki, namazı terk ettiler, heva ve heveslerine uydular. Onlar bu taşkınlıklarının cezasını yakında göreceklerdir. Fakat tövbe edip, iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır” (Meryem, 19/59- 60)
Hz. Peygamber (s.a.v.)’de şöyle buyurmuştur: “Bilerek namazı terk eden kimseden Allah ve Resulünün zimmeti kalkar” (Ahmed b. Hanbel, IV, 238, VI, 461).
Mübarek gün ve geceler, özellikle de Mirac hadisesi vesilesiyle; Miracı günde beş defa yaşamak manasına gelen namazlarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz. Herhangi bir sebepten dolayı kılamayan kardeşlerimizin namazın huzuruna varmalarını, kılanların da eksiklerini tamamlayarak daha düzenli kılmalarını samimi dileklerimle hatırlatmayı bir borç olarak görmekteyim.