Müslümanların inandıklarını iddia ettikleri halde sosyal yaşantılarının İslam dinine benzememesinin sebeplerini araştırdığımız zaman; Kur’an’ın mesajını ve Peygamberimizin(s.a.a.) nasihatini dinlemedikleri meydana çıkmaktadır.
Yüce Peygamberimiz kendinden sonra Müslümanların istikametlerini nasıl koruyacaklarını, sapıklıktan nasıl kurtulacaklarını haber verdiği halde onu dinlemedikleri anlaşılmaktadır.
Peygamberimiz (s.a.a.) Veda Hutbesinde ümmetinin yolunu sapıtmaması için şöyle buyurmuştur:
“Size iki emanet bırakıyorum. Onlara yapışırsanız asla sapıtmazsınız. Bunlardan biri, Allah’ın yüce kitabı Kur’an-ı Kerim, diğeri ise Ehl-i Beyt’im, ıtretimdir.” (Müslim, Sahih, Fedail’us-Sahabe, 36; Darimî, Sünen, II/431-432; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/14, 26, 59).
Peygamberimizin emanet olarak ümmetine bıraktığı Ehl-i Beyt’e karşı nasıl davranmamız gerektiğinden de imtihan edileceğimiz bir başka hadis-i şerifte haber verilmiştir:
“Şüphesiz ben sizin aranızda iki ağır ve değerli emanet bırakıyorum ki eğer onlara sarılırsanız hiçbir zaman sapıklığa düşmezsiniz. Onlardan biri diğerinden daha büyük olan Allah’ın kitabı Kur’an’dır ki gökten yere uzanan bir ip misalidir. Diğeri ise benim ıtretim olan Ehl-i Beyt’imdir. Bu ikisi Kevser havuzu başında bana varıncaya kadar hiçbir zaman birbirlerinden ayrılmazlar. Bakın benden sonra bu emanetlere nasıl davranacaksınız?” (Es-Sevaik-ul Muhrika, S.226)
Yukardaki hadislerden çıkartmamız gereken ders; Ehl-i Beyt’in fikrine ve davasına sahip çıkmanın hem kurtuluş reçetesi hem de bir mesuliyet olduğudur.
Ehl-i Beyt’i sevmemiz hususunda Cenab-ı Hak Kur’an’ı Kerim’inde şöyle buyurmuştur:
“De ki: Ben bu (peygamberliğimi tebliğime) karşılık sizden yakınlarıma sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum.” (Şura, 23)
Meveddet ayeti olarak bilinen bu ayete göre İmam Şafi, “Ehl-i Beyt’i sevmek farzdır” der.
Mademki Ehl-i Beyt’i sevmek Allah’ın emridir. O halde Ehl-i Beyt’i sevmenin faziletleri hakkında da bilgi aktaralım müsaadenizle.
Ehl-i Sünnet âlimlerinden olan Zemahşeri, Keşşaf Tefsirinde ve Salebi, Keşfül-Beyan Tefsirinde, Resulullah’ın (s.a.a.) söyle buyurduğunu rivayet ediyorlar:
“Bilin ki, kim Âl-i Muhammed’ in (Ehl-i Beyt’inin) sevgisi üzere ölürse şehit olarak ölmüştür.
Bilin ki, kim Âl-i Muhammed’in sevgisi üzere ölürse, günahları bağışlanmış olarak ölmüştür.
Bilin ki, kim Âl-i Muhammed’in sevgisi üzere ölürse, kâmil imana sahip bir mümin olarak ölmüştür.
Bilin ki, kim Âl-i Muhammed’in sevgisi üzere ölürse, ölüm meleği ve daha sonra da Nekir ve Münker onu cennetle müjdelerler.
Bilin ki, kim Âl-i Muhammed’in sevgisi üzere ölürse, süratle cennete gider.
Bilin ki, kim Muhammed ve Âl-i Muhammed’ in sevgisi üzere ölürse, Allah-u Teâlâ onun kabrinden cennete iki kapı açar.
Bilin ki, kim Muhammed ve Âl-i Muhammed’in buğzu üzere ölürse, kıyamet günü iki gözünün arasına “Allah’ın rahmetinden ümitsizdir” yazılmış olduğu halde gelir.
Bilin ki, kim Âl-i Muhammed’in buğzu üzere ölürse, kâfir olarak ölmüş olur.
Bilin ki, kim Âl-i Muhammed’in buğzu üzere ölürse, cennet kokusunu alamaz.”
Şüphesiz Resülullah (s.a.a.) doğru buyurmuştur.
(Prof. Dr. Haydar Baş / Hz. Zeyneb ve Hz. Mâsume / Sayfa 435)
Rabbim cümlemize Ehl-i Beyt’i anlamayı, sevmeyi ve yolundan gitmeyi nasip eylesin. Âmin.