Herkese her zaman gereken adaletin tesisi, haklıya hakkının, haksıza cezasının verilmesi umuduyla kurulan; duvarlarında “Adalet Mülkün Temelidir” yazılı Adalet Saraylarında ilginç şeyler olmaya devam ediyor.
BTP lideri Hüseyin Baş’a, eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ı FETÖ mensubu olmakla suçladığı iddiasıyla açılan dava; 16.Ocak. Ankara 71. Asliye Ceza Mahkemesinde saat 9.30’da görüldü. Karar bir sonraki mahkemeye bırakıldı.
Davanın sürecine bakıldığında bu davanın hukuki olmaktan ziyade siyasi olduğu her yönüyle belli oluyor. Toplumun hemen her kesiminden gelen kamuoyunun ilk tepkisi “Hüseyin Baş’a siyasi yasak getirmek istiyorlar. Yapılan yine aynı şey. Sesi çıkanı susturmak…”
22 yıldır neler gördü bu mahkemeler, neler yaşandı bu binalarda? Gelinen konum meydanda, Anayasa Mahkemesine karşı savaş bile açıldı bu memlekette…
BTP lideri Avukat Hüseyin Baş’ın siyasi yasak davası açılan sözleri şöyleydi:
“Adalet Bakanımız değişmiş. Kim geldi yerine? Bekir Bozdağ. Peki, Bekir Bozdağ ne zaman görevden alındı? 15 Temmuz’dan sonra. Görevden alındığında hepimiz şunu demedik mi? Bu adam FETÖ’nün faaliyetlerine yakın bir kişi olduğu için herhalde görevden alındı, maksat buydu herhalde. Yerine kim geldi? Bugün en son Abdülhamit Gül vardı. Abdülhamit Gül’ü görevden alıp şimdi tekrar Bekir Bozdağ’ı göreve getirdiler. Bunun iki açıklaması olabilir. Ya siz Bekir Bozdağ’a yanlış yaptınız, bu adamın FETÖ ile hiçbir alakası yoktu, ya da şu anlamı vardır; sen bugün tekrar FETÖ’yle bağlarını güçlendiriyorsun.”
Yukardaki konuşmayı okuyunca bırakın hukukçu olmayı sıradan birine bile sorsanız konunun siyasi olduğunu görürsünüz. Sayın Baş, bir soru sormuş, yapılacak iş sorunun muhatabının cevap vermesidir.
Bir adama; vay sen nasıl böyle bir soru sorarsın, diye mahkeme açıldığı yerin adı “Adalet Mülkün Temelidir” ifadesinin yazı olduğu Adalet Sarayları olması insanı derin bir üzüntüye sevk ediyor.
Değerli dostlar, dava adamı olmak böyle bir şeydir. Dava adamının önünde her zaman derin uçurumları, dik yamaçları, dikenli yolları, korkunç tuzakları; dalga kıranları, yol kesenleri; içerden-dışardan vuranları; gizli-açık avucunu ovuşturanları olur…
Allah dava adamlarını sınava tabi tutar. Davasında ne kadar samimi olup olmadığını tespit etmek ister. Bazı şeyleri de sebep kılar…
Nice Kerbelalar nice Hüseyinlerin meydana çıkmasına, topluma mal olmasına sebep olmuştur.
Büyük işgallerden kurtuluş mücadelesi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü doğurmuştur.
Siyasi ve ekonomik krizler; beşeri sistemlerin, özellikle de vahşi kapitalizmin çöküşünü hızlandıran dönem, milli ve dini bütünlüğümüze yönelen tehditler, Prof. Dr. Haydar Baş’ı doğurmuştur.
Yeni bir güneş doğacaksa ki doğacaktır inşallah. Bunun da bedeli olacaktır. Karanlıkları aydınlatmak kolay olmayacaktır elbet. Zifiri karanlık dönemler, aydınlığın çıkmasına, yeni bir güneşin doğmasına sebep olacaktır.
Hüseyin Baş’ta biliyor, biz de biliyoruz ki kutsal davası olanların çilesi bitmeyecektir. Bugün mahkeme, yarın başka zorluklar çıkacak önüne…
Şunu da biliyoruz ki Av. Hüseyin Baş, davası için canını dahi gözünü kırpmadan verebilecek bir delikanlıdır.
Biz Hüseyin’i Babasından tanırız. Ona verdiği emekten tanırız. Yürüdüğü yoldan tanırız. Duruşundan tanırız.
Babasının dediği gibi bir İbrahim’dir O; “korkmaz İbrahim olan Nemrut’un ateşinden”
BTP 8. Olağan Büyük Kongresinde yeniden Genel Başkan seçildiğinde Av. Hüseyin Baş konuşmasına başlarken; “Birinci vazifem, Türk istiklalini ve Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Biliyorum ki muhtaç olduğum kudret damarlarımdaki asil kanda mevcuttur” İfadesini kullanmıştı.
Ona olan sevdamız; davasındandır, yolundandır, sadakatindendir, duruşundandır. Selam olsun damarlarında asil kan taşıyan Hüseyin duruşlu Hüseyin Baş’a…
Bir atasözüyle bitirelim yazımızı; “Yel kayadan ne koparır?”