Ara sıra bazı makalelerimde yaşadığım hayatın iki evresinden, cahiliye ve doğru bilgiye ulaşma dönemlerinden bahsederken Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızla tanışmadan önceki ve sonraki dönem diye iki bölüme ayırmışımdır.
Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızı tanımadan önce lise yıllarımda bir öğretmeninim “Okuyun mutlaka okuyun, sokakta çamura düşmüş bir yaprak yazı görseniz okuyun. Okuyun hatta tuvalete düşmüş bir parça yazılı metin görseniz alın temizleyin onu dahi okuyun. Her okuduğunuzdan bir bilgi alırsınız.” Sözüyle başlayan cahiliye dönemim.
“Okumakla cahil mi olunurmuş?” dediğinizi duyar gibiyim.
Biraz açalım efendim: Öğretmenimin niyetini sorgulamıyorum. Belki de samimi biri olabilir. Okumanın önemini anlatmak için kendince bir yol tarif etmiş olabilir. Ama talebesini sadece okumakla aydınlığa çıkarabileceğini zanneden zavallı öğretmenim, bizi başka başka karanlıklara attığının farkında olamamıştır.
Biz de ne bulduksa okuduk. Okuduğumuz her bilginin bizi savurduğu limanlarda çok vakit kaybettik. Öyle bir duruma düştük ki doğru-eğri birbirine karışmış kendimizi bilgi bataklığında hissetmeye başladık. Öyle bir döneme geldiğimi hissettim ki okuya okuya cahil olduğum kanaatine vardım. Kendi içimde çelişkiler yaşamaya başladım. Bir adım ötesi bugün inandığımı yarın inkâr etmeye başladım.
Bu çelişki döneminde Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızı tanımak nasip oldu. Önümüze öyle bir tablo koydu ki okumak ama nasıl okumak? Biz neyi okuyacağız derken o bize kimden okumak gerektiğini önümüze koydu.
Yazılan kitabın tesirinin onu yazanla alakalı olduğunu, bu sebeple ilimin kaynağına ulaşmak için neyi kimden okumanın gerektiğinin dahi öneminin altını çizmiş oldu.
Yüce kitabımızın ilk emri de OKU ‘dur. Alak suresindeki ilk ayette nasıl okunacağını tarif eden bir ifade vardır orada.
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir. O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti. İnsana bilmedikleri şeyi öğretti. Gerçek şu ki, insan azar. Kendini kendine yeterli gördüğü için. (Alak/1-7)
İnsanoğlunun fıtratında her şeyden etkilenen bir ruh yapısı vardır. Bırakın okuduğunu anlayacak olgunluğa gelmesini, dünyaya geldiği andan itibaren insanın ruhunun etrafı ile etkileşim sağladığı ilmen ispat edilmeye başlamıştır.
Demek ki yalan yanlış ifadelerin ve tespitlerin olduğu, zehir içeren yazıları okumanın, faydadan çok zararı vardır. İnsanın iyiyi kötüden ayırt edecek bir hale geldikten sonra yapacağı okumalar, o kişiye mutlaka fayda sağlayacaktır. Demek ki okumaya nasıl başlanacağı, ne okunacağı, kimden okunacağı önem arz etmektedir.
Makalemizin sonunda ne demek istediğimizi Yunus Emre anlatsın bize:
İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / Sen kendini bilmezsin / Ya nice okumaktır.
Okumaktan murat ne / Kişi Hakkı bilmektir /Çün okudun bilmezsin / Ha bir kuru emektir.
Okudum bildim deme / Çok taat kıldım deme / Eğer Hak bilmez isen /Abes yere gelmektir.