Peygamberimizin Mirac’ın ilk kademesi olan Mescidi Harem ile Mescidi Aksa arasındaki Burak’la olan yolculuğu sona ermiştir. Bundan sonra Mirac’ın ikinci safhası denen Sidre yolculuğu başlar.
Analizimizin bu bölümde de Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın tespitlerini içeren Sidre yolculuğu hakkındaki bilgilerini paylaşacağız. İnşallah.
Peygamberimiz (s.a.v.), Cebrail ile yedi kat göğü geçmiş, bu seyir esnasında birinci kat semada Hz. Âdem, ikinci kat semada Hz. İsa ve Yahya, üçüncü kat semada Hz. İdris, beşinci kat semada Hz. Harun, altıncı kat semada Hz. Musa ve yedinci kat semada Hz. İbrahim (Aleyhisselam) ile mülakat etmişler, merhabalaşmışlardır.
Öyle bir fezaya çıkarıldı ki Allah Elçisi, orada kaderleri yazan kalemlerin cızırtılarını duyuyordu. Ve nihayet, Allah Resulü ‘nün önüne Sidre-i Münteha sahası açıldı. Allah’tan başkasınca bilinmeyen makamlar gösterildi. Bu, son noktadır.
Hiçbir varlık, o noktadan bir adım öteye geçemez. Belki de bu saha, varlıkların yaratılış sebebi olan Hz. Muhammed (s.a.v.) için halk edilmiş, sadece Peygamberimiz için bir defaya mahsus olarak kullanılmıştır. Dolayısıyla, bundan öteye geçmek Cebrail’in de haddi değildir. Cebrail (Aleyhisselam); “Bu, Sidretü’l-Müntehâ’dır” der. Sidre-i Münteha’ dan öteye yolculuk Refref’le olmuştur.
Esasen, zaman ve mekân kabuğunu delen sır da Refref de gizlidir. Zira, Refref, muhabbetullahtır. O, bu seyirdeki vasıtaların zübdesidir, vuslat aracıdır. Madde planında “yeşil bir perde” ye teşbih olunur. Dost, Dostuna vâsıl olurken yalnızdır artık; zât, sıfat ve Esma tecellilerine muhataptır.
Kendi diliyle söylersek; “İbrahim’ in (a.s.) halilliğe, Musa’nın (a.s.) kelama, Muhammed’in (s.a.v.) ru’yete mazhar olmasına şaşıyor musunuz? Kulunun Miracını Rabbimizden dinleyelim: “Battığı zaman and olsun yıldıza ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı, azmadı da. 0, kendi arzularına göre de konuşmaz. O’nun (anlattıkları), kendine vahyedilenden başka bir şey değildir. O’na (müthiş kuvvetli melek olan Cebrail) öğretti. Akıl ve görüşünde kâmil bir melektir. Hemen doğruluverdi. Ve O, en yüce ufukta idi. Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi. İki yay kadar yahut daha yakın oldu. O zaman Kul’una vahyedeceğini vahyetti. Gözleriyle gördüğünü kalbi de yalanlamadı. Gördükleri hakkında kendisiyle tartışacak mısınız şimdi? And olsun O’nu, Sidretü’I-Münteha’nın yanında önceden bir kere daha görmüştü.
Cennetü’l-Me’va da onun yanındadır. Sidre’yi kaplayan kaplamıştı. Gözü ne şaştı ne de haddi aştı. And olsun ki; Rabbinin ayetlerinin en büyüklerinden olanlarını gördü. (Necm suresi/ 1-18. Ayetler) Vuslat yolunun yolcusuna kimi kere güzellikler, cemal ve hikmet tecellileri gösterilir. Çilelere, azaplara da şahit olur bazen. Nitekim cehennem de gösterilmişti O’na. Fakat, hiçbirine takılıp kalmadı.
Zira, seyri Hakk’a olanın her şeyi ile Hakk’a yönelmesi, vuslat için şarttır. Cenab-ı Hak, Habibini bu sebeple övdü. Her şeyi ile Rabbine yönelmişti O. Ne çarpıcı bir övgü: “O dem ki, Sidre’yi bürüyen bürümüştü. Göz ne şaştı ne de haddi aştı.” (Necm suresi / 16-17. Ayetler)
(Devam edecek…)