Genel anlamda canlı cansız yaratılmış her mahlukatın kendi hali ve lisanı ile Allah’a ibadet halinde olduğunu Kur’an bize haber vermiştir.
“Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Haşr/ 1)
Yaratılmış her şeyin ibadet ve zikir hali içerisinde en kıymetli olanın; insanın ibadet ve zikri olmasının sebebi, insanın irade beyanıdır.
İnsan ve cinlerin dışında bütün mahlukatın zikir ve ibadeti tabii halleridir. İrade beyanı yoktur.
Ancak insanlara ve cinlere zikir ve ibadet teklif edilmiş, o da hüsnü edeple kabul etmiştir. Bu da yüce Allah’ın hoşnut olması sonucunu doğurmuştur.
İbadette kulun kendisinin her ne kadar irade beyanı esas olsa da yine de Allah’ın yardımına ihtiyaç vardır. Bunu da bize Peygamberimiz (s.a.a.) haber veriyor.
Peygamberimiz ile sahabilerden Hz. Muaz ile aralarında geçen bir sohbette “Muaz! Vallahi seni gerçekten seviyorum” buyurdu. Sonra sözüne şöyle devam etti: “Muaz! Her namazdan sonra şu duayı mutlaka okumanı tavsiye ediyorum: “Allahümme einnî ala zikrike ve şükrike ve hüsni ibadetik” (Allah’ım! Seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek, sana layık ibadet etmek için bana yardım eyle!”) (Ebu Davud, Vitir 26).
İbadetin hem bireysel hem de toplumsal birtakım faydaları da vardır. Fakat bunlar ibadetin amacı değil sonucudur. Müslümanlar bu faydaları elde etmek için ibadet etmezler. Allah’ın rızasını kazanmak için yaptıkları ibadetler bu güzel sonuçları doğurur.
Bu sebeple kulluktaki şu nükteyi unutmamak gerekmektedir. Allah’ın kulundan ibadet yapmasını istemesi hem ferdin hem toplumun kendi yararınadır. Yoksa Allah’ın kimsenin ibadet ve taatına ihtiyacı yoktur.
Toplumların refahı iyi insanların sayıları ve eylemeleriyle doğru orantılıdır. “İyiliğin egemen olduğu bir yerde kötülere hayat hakkı yoktur.” Bunun zıddı da doğrudur. “Kötülerin egemen olduğu yerde iyilere hayat hakkı yoktur.”
Bugün toplumlar kötülüğün zararlarıyla yaşamak zorunda kalıyorsa orada iyilerin egemen olmamasındandır. Bu sebeple kötülüğün terki iyiliğin yaygınlaşması yüce Allah’ın Kur’an’daki buyruğunu bize sunulan bir müjde olarak algılamak lazımdır.
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten meneden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.” (Al-i İmran: 104)
İyiliğin yaygınlaştırılması hem ferdin hem toplumun hem bütün insanlığın kendi yararınadır. Allah’ın biz kullarından istediği ibadetlere bu açıdan bakıldığında hiçbir ibadet kula zor gelmez. İstenilenleri aşkla muhabbetle yerine getirir. Öyle bir kârlı ticaret ki alan memnun satan memnun. Vesselam.