(…dünkü yazının devamı)
“…Peygamberimizin pembe beyaz olup pek sevimli ve güzel olan yüzünden nurlar akardı. Mübarek dişleri de konuşurken, gülümserken inci gibi parlardı. Bu bir Allah vergisidir ki, vücudu ne kadar güzelse ahlâkı da o derecede güzeldir. Güler yüzlü, tatlı sözlü olup ağzından fena laf çıkmazdı. Kimsenin gönlünü kırmaz, asla hırçınlık etmezdi. Kendine hizmet edenleri de pek hoş tutardı. Kibirlenmez ve kurum satmazdı. Daima ciddiyetini muhafaza ederdi.
Peygamberimizi ilk defa gören kimsenin içine bir korku düşerdi. Lakin görüşüp konuştukça kendisine gönül vermemek elden gelmezdi.
Peygamberimizin maksadı insanları selamete çıkarmaktan ibaretti. Onun için geceyi gündüze katarak çalışır, çabalardı. Kendi rahatını ve huzurunu hiç düşünmez, kendi çıkarını hatıra getirmezdi. Ahiret için dünyayı bir tarafa atmazdı.
Ümmetinin işini gücünü bırakıp da giysisini başına çekerek mağaralara kapanmazdı. Zalimlerin ve kötülerin vücudunu kaldırıp mazlumlara göz açtırmak için zırh giyer, kılıç kuşanır, haftalarca hayvanların üstünde gezerdi.
Peygamberimiz böylece bin türlü mihnet ve zorluğa katlanarak Allah’ın emrini yerine getirirdi. Müslümanlığı yayıp insanları selamete çıkardı. Lakin bu iş birkaç sene içerisinde böyle kolayca olup bitivermedi. Tam yirmi üç sene sürdü.
Peygamberimizin bu yirmi üç seneyi nasıl geçirip, nelere katlandığını bilmeyen kimse o büyük insanın kadrini layıkıyla anlayamaz. Taşa, tahtaya, hâşâ Allah diye tapacak kadar cahil bir halk ile yirmi üç sene uğraşmak kolay değildir.
İnsan sadece Arapların cahilliğini düşünmemelidir. O zamanlar öyle zamanlardı ki dünyanın tersi dönmüş, herkes çıkmaz bir yol tutmuştu.
Ne yaptığını bilen, hele fakirlerin halini hiç düşünen yoktu. İşte Peygamberimiz, dünyanın böyle perişan ve acayip bir zamanında âleme rahmet olarak gelip insanların imdadına yetişti. Allah’ın emriyle o kötülüklerin önünü aldı.
Herkes Mevlâ’sını tanıdı, herkes diktatörlere kölelik etmekten kurtuldu. Sadece Arabistan’ın değil, bütün dünyanın selamete kavuşmasına sebep oldu.
Peygamber Efendimizin bunca sene evvel, Hakk’a dayanarak, adaletin, hürriyetin temellerini attığı zaman şimdiki Avrupa’nın ismi bile okunmazdı. Bunun için Peygamberimizin insanlar üzerindeki hakkı pek büyüktür.
O’nun bütün dünyaya ettiği iyiliği kimse etmemiştir. Bunun için Peygamberinizi daha iyi öğrenmeye gayret edin, daima O’nu düşünün, O’nun o güzel sözlerini hatırınızda tutun, daima mübarek cemalini gözünüzün önünde bulundurun.
Böyle yaparsanız gitgide kendisine muhabbetiniz artar, günden güne gönlünüz pak olur, sözünüz sohbetiniz değişir, ahlâkınız, tabiatınız gittikçe iyileşir. Hep iyileri, iyi şeyleri düşünürsünüz, içinizde bir sevinç, bir ferahlık duyarsınız. Ömrünüzü lezzet ve neşe içinde geçirirsiniz. Hele bu gözler yumulunca Peygamberimizin iltifatı asıl o zaman başlar. O’na muhabbetin faydası asıl öyle bir zamanda görülür.” (Prof. Dr. Haydar Baş /Hoş Geldin Atatürk eseri)
(Devam edecek…)