Türkiye’nin sanki en yandaş, iktidarın yayın organı gibi çalışan bir kanal olduğu kanaatinde olduğum için genellikle TRT Haber kanalını pek izlemem.
Fetullah Gülen ölür ölmez bilerek ve isteyerek saatlerce TRT Haber kanalını izledim. Beni hiç yanıltmadı. Yıllardır Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın ve kadrosunun mücadelesi esnasında konuştuklarını okuyor gibiydiler.
Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın kadrosuyla birlikte dillendirdiği ve amansız bir şekilde mücadele ettiği dönemlerde önünde ceket ilikleyenler, daha önce övmekten yere göğe sığdıramadıkları hoca efendilerine sövmekten aşağılamaktan geri kalmadılar. Elbette hepsinin dediğine katılıyorum katılmasına da insanın kafasına deli sorular geliyor…
TRT Haber konuklarının genel hatlarıyla tespitleri:
“Fetullah Gülen gizli bir kardinaldi. O en büyük vatan hainiydi. O en büyük din düşmanıydı. O İslam’ın anlaşılmasında en büyük engeldi. O devlete ve millete kumpas kuran bir çete başıydı. O dış güçlerin bir piyonuydu. Vs…”
Çok yakından tanıdığımız diğer yetkililerin konuştuklarını yazmaya kalksak günlerce yazmalıyız. Biz bugün sadece eski MİT başkanı, Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidanın yaptığı açıklamalardan bir bölümünü aktaralım:
“Bu örgüt, milletimizin tarihinde türüne ender rastlanan bir tehdit odağı olmuştur. Binlerce gencimizi kutsal değerler adına kandırarak saflarına katmış, bu gençlerimizi kendi vatanlarına, milletlerine, kutsal değerlerine ihanet eden bir makineye dönüştürmüştür. Bu insanlar şimdi yurt dışında, istihbarat servislerinin ellerinde, büyük bir zillet içerisinde kendi ülkelerine, milletlerine, değerlerine karşı bir silah olarak kullanılmaktadır.”
Sayın Fidan’ın söyledikleri çok doğru da bu örgüt mensupları ve gençler birilerinin yanlışı yüzünden bu hale gelmedi mi? AKP iktidarının açılmasına destek verdiği okullarda okumadılar mı? Hangi imkanlarla büyüdüler?
Sayın Erdoğan’ın 2014 teki konuşmasını tekrar hatırlatalım: “17 üniversite kurmak için geldiler, hepsini onadım. Bu muydu hainlik? Bu ne vicdandır be. Okullar için yer istedi, verdik. Uluslararası camiada davet ettiler, devlet hükümet başkanlarına bunları refere ettik. Olimpiyat dediler, her türlü desteği verdik. Ne nankörlük bu ya? Ne istediniz de vermedik ne isteniz de alamadınız?”
Etmeyin tutmayın ağalar beyler. 1998 de Fetullah Gülen’in “Papalık misyonunun bir parçası olmak için burada bulunuyoruz” diye açıkça Vatikan’da Papa’ya mektup verdiği andan itibaren Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız ve kadrosu olarak yalın kılıç verdiğimiz mücadeleden haberiniz yok muydu?
1998’den bu yana ve hatta daha önce Fetullah Gülen ve ekibinin en büyük tehlikesinin dini ve milli bütünlüğümüzü parçalamaya yönelik faaliyetler olduğunu yeni mi duydunuz?
Verdiğimiz mücadele sayesinde Fetullah Gülen hareketinin ve Dinlerarası Diyaloğun ne büyük bir deccal faaliyeti olduğunu Türkiye’nin en ücra köşesinde dağda, bayırda, köyde, kasabada duymayan kalmamıştı. Ama kimse bize inanmamıştı.
Bütün kanaat önderlerine mektuplar götürdük de siz o zaman bunları duymadınız mı? Kapı kapı CD dağıttığımızda terörist dediğiniz adamı korumak için bize etmediğiniz kalmamıştı. Sözde dindarlar, imamlar, cemaatler, tarikatlar, dernekler, vakıflar hepsi hoca efendilerinin kapısında sıra beklediği günlerde; istihbaratın, devletin, sözde yazarların bilmediğini hiç zannetmiyorum. Sizlere göre o zaman öyleydi bu zaman böyle… Bir deccal oyundur gidiyor ama Allah sonumuzu hayreylesin.
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Sayın Hüseyin Baş’ın Fetullah Gülen’in ölüm haberinden sonraki mesajını çok önemsediğim için onunla makalemize son verelim:
“KÖTÜ BİLİRDİK. Herkes hocaefendi diye önünde el pençe dururken babam yıllarca bunların sapkın fikirleriyle mücadele etti. Sırf bu yüzden büyük bedeller ödedi, kumpaslara maruz kaldı. 10 sene önce ölse yas ilan edeceklerin bugün söylediklerinin bir hükmü yok.”
Milletimizi kandırmaya çalışanların topunun Allah belasını versin. Âmin.