İnsanların menfaatleri gereği başkasını aldatması sıradan bir iş olduğu dönemleri yaşıyoruz. Dürüst kişiler ne kadar kendilerini doğru tutmaya doğru kalmaya gayret etse de başkaları tarafından aldatılmaktan korunamıyor.
Sürekli aldatılmakla canı yanan iyiler de zamanla kötülük yapmasa bile iyilikten vazgeçiyor. İkinci şahıslara itimadı sarsılıyor ve toplumsal denge bozulmaya başlıyor. Bu toplumda dayanışma ve yardımlaşma adım adım yok olmakta bu sebeple merhamet unsuru ortadan kalkıyor.
Dolayısıyla her şartta her dönemde ve her yerde doğru olmak doğru kalmak doğruluğa hizmet edebilmek gerçekten de zor bir hale dönüşüyor.
Yaşanabilecek bir huzur toplumunu yeniden imar etmek istiyorsak fertten topluma doğruluğu ahlak haline dönüştürmek gerekir. Bu sebeple insanlığın var oluşundan kıyamete kadar en geçerli akçe doğruluktur diyebiliriz.
Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (s.a.v.), bir hadislerinde doğru olabilmenin ne kadar zor bir iş olduğuna dikkat çekmiştir: “Hud suresi Beni kocattı”
Peygamberimizin dikkat çekmek istediği Hud suresi 112. Ayettir. “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tevbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla görür”
Doğruluk sözde değil özde olmalıdır. Çünkü doğruluktan bahseden çok ama doğru olan maalesef gayet azdır.
Doğru olan ve doğru davrananlar hakkında Yüce Allah’ın çok büyük müjdeleri vardır.
“Rabbimiz Allah’tır deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara melekler gelerek, ‘Korkmayın, üzülmeyin, size vadedilen cennetle sevinin. Biz, dünya hayatında da ahirette de sizlere dostuz. Esirgeyip bağışlayan Allah’ın ikramı olarak (cennette) canınızın çektiği ve dilediğiniz her şey sizindir’ derler.” (Fussilet suresi / Ayet 30-32)
Gerçekten doğru olanlar, Allah’a dostluk makamına ulaşmakta, dostluk makamına ulaşanlar da korku ve hüzünden uzak tutulmaktadırlar.
“Allah’ın dostları için ne korku ne de hüzün vardır.” (Yunus suresi / Ayet 62)
Abdullah İbn-i Mesud’dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında Sıddık (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücura) sürükler. Fücur da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzap) diye yazılır.” (Buhâri, Edeb 69; Müslim, Birr 103-105).
Şimdi de doğruların ahiret kazancı hakkında bir hadisi şerifi aktaralım:
“Doğru sözlü, dürüst bir tüccar, Peygamberlerle, Sıddıklarla ve Şehitlerle birliktedir.” (Tirmizi / 72, 4)
Eylem olarak zor da olsa Allah katında mükâfatı çok olan bir davranış biçimi olan “doğruluk” iki dünya saadeti için geçer akçedir. Öyleyse dostta kazanacaksak, düşman da kazanacaksak, bunun sebebi doğruluk olsun.