Milletlerin çöküşü çoğu zaman büyük gürültülerle olmaz; sessizce, içten içe başlar. Güven duvarları yıkılır, hakikat değersizleşir, doğru ile yanlış yer değiştirir. Bu çöküşün en sinsi sebeplerinden biri ise ne yazık ki yalancılıktır.
GÜVEN EROZYONU BİR MİLLETİN KADERİNİ BELİRLER
Yalan, sadece bireysel bir kusur değildir; toplumsal bir hastalıktır. İnsanlar arasındaki güveni kemiren, kurumların işleyişini bozan, millet olma ruhunu çürüten bir virüs gibidir. Normalleştiği an, toplumun vicdanı felç olur. Birbirine kuşkuyla bakan insanlar, kaosu ve kargaşayı kendi elleriyle büyütür.
Oysa Yüce Rabbimiz, daha kitabımızda bu tehlikeyi hatırlatır: “Kalplerinde münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır.” (Bakara, 10)
Bu hastalık sadece kişiyi değil, onun temas ettiği herkesi zehirler. Bir başka ayette ise doğruluğun nasıl korunması gerektiğini emrediyor:
“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Nisâ / 135)
Hakikat eğilip büküldüğü anda adalet de merhamet de toplumsal huzur da çöker.
Hucurât Suresi’nin çağlara söylediği şu söz, yalan konusunda önemli bir uyarıdır: “Ey iman edenler! Eğer fasığın biri size bir haber getirirsen onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz.” (Hucurat / 6)
Haberlerin doğruluğunu araştırmayı, zanla hareket etmemeyi, kardeşliği korumayı ve fitneye karşı uyanık olmayı emreder. Çünkü küçük bir söz, doğrulanmadan yayılan bir söylenti, toplumun damarlarına fitne taşımaya yeter.
Bugün sosyal medya çağında bunun örneklerini fazlasıyla görüyoruz. Bir paylaşım, bir iftira, bir manipülasyon… Bazen koca bir toplumu birbirine düşürebilecek güçte oluyor. Bu sebeple Kur’an ahlakı, sadece okunacak değil, yaşanacak bir emirler bütünüdür.
DOĞRULUK CENNETE, YALAN CEHENNEME GÖTÜRÜR
Resûlullah (s.a.a.) doğru sözün insanı hayra götürdüğünü; yalanın ise fücura, yani sapmaya sürüklediğini haber veriyor. Yalanı alışkanlık hâline getirenlerin “kezzâb” olarak kaydedileceğini özellikle vurguluyor.
Bu uyarılar sadece dindar bir insanın vicdanını değil, bir toplumun geleceğini de ilgilendiriyor. Çünkü doğruluğun kaybolduğu yerde hiçbir sistem ayakta kalamaz.
Bugün toplumsal çöküşten şikâyet eden herkes, önce sözünün doğruluğunu, duruşunun berraklığını kontrol etmek zorundadır. Yalanın peşine düşen, aslında kendi felaketinin taşlarını döşemektedir.
Yalancılar şunu bilmeli ki, yalanla ancak bu dünyada dümen çevirebilir, insanları aldatabilirsiniz. Ama yüce Allah’ı asla aldatamazsınız! Her şeye rağmen, hayatını doğruluk üzere bina eden, etrafına doğruluğu tavsiye edenler mevcuttur.
Çağın Bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş’ın şu eşsiz ifadesi asla unutulmamalıdır:
“Hakk’a koşun, Hakk’la olun, haklı ile olun, haklı olun. Hepiniz Hakk’a emanet olun.”
Uğur Kepekçi




