Her samimi gayretin bir faydası vardır

Tebliğ öyle kapsamlı bir gayret gerektirir ki sıradan işlerle karıştırılmamalıdır. Bir yandan da yapılan her samimi gayretin mutlaka bir karşılığı, bir anlamı vardır. Meselenin anlaşılabilmesine katkı sağlamak için bir örnek vermeye çalışalım: İnsan gönlünü bir kaba, bir bardağa benzetelim. Bu kap ya da bardağa farklı aralıklarla damlalar düştüğünü düşünelim. Bir gün gelecek o kap, ya da o bardak dolacak; son damlaya da taşmak nasip olacak.

Son damlayı damlatanın “bu kabı ben taşırdım” iddiasında bulunması; diğer damlalarda emeği olanı ve diğer damlaları inkâr etmek olacaktır. Hâlbuki son damlanın taşırmasında nice kimselerin, nice damlaların emeği ve gayreti vardır.

Çünkü o kap, ya da o bardak; bir damladan ibaret değildir. İlk damlaya, ya da son damlaya vesile olan inanacaktır ki; bu kap, bir gün dolacak ya da taşacaktır. Ama benim bir damlam da buna vesile olacak diye düşünmelidir. Tebliğci bu mantıkla hareket ettiği takdirde, hem başarıya ortaklar oluşacak, hem nefsin benlik duygusu tedavi olacak, hem de başarının ve hidayetin Allah’tan olduğu gerçeği unutulmayacaktır.

Aksi takdirde tebliğci hidayetin Allah’tan olduğu gerçeğini unutursa, başarının kendisine ait olduğuna inanacak, bu da onun nefsinin hak etmediği bir başarıdan pay çıkarmasına sebep olacaktır. Başlangıçta Allah rızası için yapılmaya çalışılan bu kutlu vazife, onun nefsindeki bencillik duygusunu arttırarak yaptığı işten başarı elde etmeyi bırakın; Allah’ın hidayetinden de nasipsiz kalacaktır.

Nefsine pay çıkarılan hiçbir vazifenin, o kişiye fayda sağlamadığı bir gerçektir. Allah’ın rızası yerine riyakârlık ve desinler diye yapılan, görünüşte iyi olan ameller dahi başımıza bela olabilir.

Bu konuda Peygamberimizin(s.a.a.) çok çarpıcı bir uyarısını paylaşmak isterim:

“Kıyamet günü hesabı ilk görülecek kişi, şehit düşmüş bir kimse olup huzura getirilir. Allah Teâlâ, ona verdiği nimetleri hatırlatır, o da hatırlar ve bunlara kavuştuğunu itiraf eder. Cenâb-ı Hak: ‘Peki bunlara karşı ne yaptın?’ buyurur.

O kimse: ‘Şehit düşünceye kadar Sen’in uğrunda cihat ettim.’ diye cevap verir.

Cenâb-ı Hak: ‘Yalan söylüyorsun. Sen, ne kahraman adam desinler diye savaştın, o da denildi.’ buyurur. Sonra emrolunur da o kişi yüzüstü cehenneme atılır.

Bu defa ilim öğrenmiş, öğretmiş ve Kur’an okumuş bir kişi huzura getirilir. Allah Teâlâ ona da verdiği nimetleri hatırlatır. O da hatırlar ve itiraf eder. Ona da:

‘Peki, bu nimetlere karşılık ne yaptın?’ diye sorar.

O ise: ‘İlim öğrendim, öğrettim ve Sen’in rızan için Kur’ân okudum.’ cevabını verir.’

Cenâb-ı Hak: ‘Yalan söylüyorsun. Sen, âlim desinler diye ilim öğrendin, ne güzel okuyor desinler diye Kur’ân okudun. Bunlar da senin hakkında söylendi.’ buyurur. Sonra emrolunur, o da yüzüstü cehenneme atılır.

(Daha sonra) Allah’ın kendisine her çeşit mal ve imkân verdiği bir kişi getirilir. Allah Teâlâ verdiği nimetleri ona da hatırlatır. O da verilen nimetleri hatırlar ve itiraf eder.

Cenab-ı Hak: ‘Peki ya sen bu nimetlere karşılık ne yaptın?’ buyurur.

O şahıs:  ‘Verilmesini sevdiğin, razı olduğun hiçbir yerden esirgemedim, sadece senin rızanı kazanmak için verdim, harcadım.’ der.

Hak Teâlâ: ‘Yalan söylüyorsun. Hâlbuki sen, bütün yaptıklarını ne cömert adam desinler diye yaptın. Bu da senin için zaten söylendi.’ buyurur. Emrolunur, bu da yüzüstü cehenneme atılır.” (Müslim, İmâre, 152)

Bu bilgiler ışığında, yapılan davet ya da tebliğin ne kadar önemli ve hassas kurallar içerdiğinin ve yapılan işten nasıl bereket hâsıl olacağının yolunu öğrenmiş oluyoruz. Rabbim anlamayı ve yaşamayı nasip eylesin.

Uğur Kepekçi

3 MAYIS 2019

Önerilen Makale

Hakkımı helal etmiyorum

Türk siyasetinde işler, hiç olmadığı kadar farklı mecralarda seyrediyor. Bu süreç ve gelinen nokta sizlere …